ATLAS'IN YÜKÜ - JEANETTE WINTERSON


      Winterson'ın “Normal Olmak Varken Neden Mutlu Olasın” adlı kitabını gerçekten çok beğenmiştim. Kitabı bir şekilde kendimle fazlasıyla ilişkilendirdiğim için olsa gerek hemen arkasından devamı olan kitapları okumak için ara verdim. Ancak Winterson o kadar samimi, o kadar doğal, o kadar iyi yazıyor ki onu bir kere okuduktan sonra, başka bir kitabına arkamı dönemezdim. Özellikle de felsefi ve psikolojik öğeleri mitoloji ve tanrılar ile harmanlıyorsa.
      Atlas, ülkesi Atlantis için tanrılara açtığı savaşı kaybeder ve Zeus tarafından cezalandırılır. Diğer bir çok titanın aksine Atlas tartarosa gönderilmez, ona gök kubbeyi omuzlarında taşıma cezası verilir. Burada bahsi geçen gökkubbe sadece dünya olarak tasvir edilse de okurken bunun aslında uzayı da içeren tüm evren olduğunu görüyoruz. Bu oldukça ağır bir yüktür ve Atlas hiç kıpırdaman tüm evrende olan bitenlere tanıklık ederek cezasına katlanır. Bu arada Herakles ve Hera hikayeye dahil olur. Herakles, Atlas'ın bahçesinde bulunan ve Hera'ya ait olan ağacın meyvelerini almak ister. Ancak bu ağacı koruyan bir yılan vardır ve önce onu geçmesi gerekmektedir. Herakles, Atlas'a bir teklifte bulunur, Atlas o meyveleri getirene kadar Herakles evreni sırtında taşıyacaktır. Herakles, Atlas'ın döneceğinden emin olamasa da evreni sırtına alır ve Atlas bu geçici özgürlüğünü meyveleri alıp getirmek için kullanır. Herakles görevini yerine getirmiş, meyveleri teslim etmiştir. Ve Atlas tekrar evreni omuzlarına alıp cezasını çekmeye devam eder.
       Aslında tüm bu mitolojik öğeler metafor olarak kullanılmaktadır. Atlas'ın evreni sırtında taşıması, her birimizin kendi hayatlarımızı sırtımızda nasıl taşıdığımızla ilişkilidir. Bu bir ceza olsa da Atlas sabırla yükünü hiç kıpırdamadan taşır. Yaşamda bazen bizler için oldukça zorlayıcı olabilmektedir. Ve genel olarak baktığımızda aslında seçimlerimizin sonuçlarıdır omuzlarımızda taşıdığımız tüm o yükler. Herakles ve Hera ilişkisi üzerinden erkek kadın ilişkilerine de çok yerinde göndermeler vardır. Bazı satırlarda kadına bakış açısının tanrıça oldukları zaman bile pekte değişmediğini görmek mümkün. Yine Herakles ve Atlas konuşmalarında varoluşu, insanların zayıflıklarını, hayatı, zamanı ve yaşamı sorguladığımız bir çok satırla Winterson yine çok güzel bir çalışma yapmış. Kitapta en hüzünlendiğim bölümlerden biri de uzaya gönderilen ilk canlı olan Laika isimli köpeğinde yer alması oldu. Winterson onun için gerçeğinden çok daha güzel bir son yazarak bence Laika'yı çok güzel bir şekilde onure etmiş. Uzay boşluğunda tek başına bir köpek...Ve ona sahip çıkan Atlas. İki yalnızlıktan bir dostluk.
       Kendi sınırlarıma dayanışım, kitabın yine kendime en yakın ve derin ifadelerle yüklü olduğunu düşündüğüm kısmı oldu. Winterson'ı bu kadar severek okumam kesinlikle bu yüzden biliyorum. Duygu ve düş dünyasında kendime dair o kadar çok benzerlik buluyorum ki uzaklarda bir yerlerde benzer hisler içinde olduğum biri var ve onunla kitapları üzerinden tek yönlü bir iletişim halindeyim,biliyorum. Bazende bunları okumanın ve bazı şeyleri anımsamanın bana ne yararı var diyorum, okumamalıyım. Ancak insan geçmişini tıpkı Atlas gibi bir şekilde sırtında taşımak zorunda, geçmiş bugün ve geleceğe dair tüm seçim ve kararların zeminiyse bu üçlü birbirinden ayrılamaz bir bütün olmuyor mu? Bugün olduğumuz kişi iyisi ve kötüsüyle geçmişte yaşadığımız an'ların toplamı değil mi ? Ve biz bu yükleri bir ömür taşımak zorunda mıyız ?
      Soran, sorgulatan, düşündüren tüm kitapları seviyorum. Diğer kitapları ile Winterson okumaya devam!

Keyifli okumalar, sevgiler.




Orjinal Adı: WEIGHT
Yazar : Jeanette WINTERSON
Sayfa Sayısı : 134
Yayınevi : Sel Yayıncılık
Yayın Tarihi : 2018
Çeviri : Dilek ŞENDİL
Tür : Roman


Kitaptan Alıntılar;

  • Hiçlik olmayacak bir niteliğe sahiptir. Ağırdır.”

  • Kimse doğru olduğunu hissetmediği bir şeye inanmaz. Ben de kendime inanmayı bırakabilseydim keşke. Geceleri uyuyorum, sabah uyandığımda yok olmayı umut ediyorum. Bu hiç olmuyor. Bir dizim önde, bir dizim kıvrık, dünyayı sırtımda taşıyorum.”

  • Neden diye bir şey yok. Sadece tanrıların iradesi ve insanın yazgısı var.”

  • İnsan cahil kalır, çünkü bilgi onun sonudur. İnsanoğlunun her keşfi döner dolaşır onu yok eder. Kardeşin Prometheus ateşi çalmıştı, peki insanlar bu armağanla ne yaptılar? Birbirlerinin ekinlerini, evlerini yakmayı öğrendiler. Kheiron size tıbbı öğretmişti, peki siz ne yapmayı öğrendiniz? Zehir. Ares elinize silahları tutuşturmuştu, ama siz de birbirinizi öldürmekten başka ne yaptınız? Ya sen, Atlas, yarı-insan, yarı-tanrı olan sen bile dünyanın en güzel kentini yok ettin. Kendi çiftliğini başkasının ekip biçtiğini görmektense, yakıp yıkmayı yeğledin. Düşmanın eline geçmesinler diye kendi gemilerini batırdın."

  • Beni taşıyacak kimse olmadığından kendi kendimi taşımayı öğrendim.”

  • Geçmişle geleceğin çekimi öyle güçlüdür ki şimdiki zaman ikisinin arasında ezilir.”

  • Katlandıkça taşıdıklarım da arttı. Kitaplar, evler, sevgililer, yaşamlar, hepsi sırtıma yığıldı, sırtım vücudumun en kuvvetli bölümü oldu her zaman. Kendi yükümü kaldırabilirim.”

  • Düşler kadar özgür. Nasıl düşler ? Özgür olduğumuzu düşlediğimiz düşler.”

  • Dünyanın en güçlü adamıyım ben,” dedi Herakles.
    “Beni saymazsak...” diye ekledi Atlas.
    "Ama özgür değilim...”
    "Özgürlük diye bir şey yok,” diye anlattı Atlas. "Özgürlük var olmayan bir ülke.”
    "O evdir,” dedi Herakles. “Eğer olmak istediğin yer evinse.”
                                                                                                                                   
YAZAR HAKKINDA

1959’da İngiltere’nin Lancashire kentinde doğdu. Halen Londra’da yaşamakta ve hayatını yazarlıkla kazanmaktadır. İlk romanı Oranges Are Not The Only Fruit büyük başarı kazanmış ve sinemaya uyarlanmıştır. Öteki kitapları arasında Written On The Body, Boating For Beginners, Sexing The Cherry (Vişnenin Cinsiyeti, İletişim 1994) ve Art and Lies sayılabilir. The Passion (Tutku), 1987 John Llewellyn Rhys ödülünü kazanmıştır.

Devamını oku »