23
yaşında felsefe doktorasını tamamlayıp, yazmaya başlayan Zweig,
bir çok başarılı eseri kaleme almasının ödüllerle
taçlandırıldığı Zweig, nazi zulmüne karşı durup
düşüncelerinden ödün vermeyen Zweig, zulümden kaçmak adına
vatansız kalan ve bunun acısını çeken Zweig, Rolland ile savaş
karşıtlığına öncülük eden Zweig, bir yandan kitapları
yakılırken diğer tarafta yazmaktan vazgeçmeyen Zweig, vatanından
uzaklarda, Montaigne'nin “ En gönüllü ölüm, ölümlerin en
güzelidir.” alıntısından ilham alarak sevdiği kadınla aynı
zehir şişesini paylaşan Zweig, gelecekle ilgili tüm umutsuzluğu,
yorgunlukları ve yürek acıları ile son nefesini veren Zweig...
Kitaplarından önce hayatını, dostlarını, paylaşımlarını,
yaşamına dair olabildiğince tüm detayları okumak...Bu şekilde
sana dair okuduğum her satır çok daha anlamlı, çok daha derin,
çok daha etkileyici. Ve yine Freud...Freud'un Zweig ile olan
dostlukları, zaman zaman kitap karakterlerini yaratırken aldığı
destek ve onun düşüncelerinden etkilenerek yaptığı analizler.
Kitabı okurken bu kadar tanıdık gelmesinden anlamam gerekirdi.
Zweig'ın muhteşem psikolojik analizlerinin yine aynı güzellikle
kelimelere dökülmesi ve zaman zaman hissedilen hafif bir Freud
esintisi. Büyük yeteneklerin birbirlerinden edindikleri ile ortaya
çıkan eserlerin eşsizliği ise su götürmez bir gerçek.
Uzun
zamandır Zweig okumaya başlamak istiyordum ancak elimde bekleyen
çok kitap vardı. Hala var ama ben dayanamadım ve “Korku” ile
başladığım Zweig okumalarım, uykusuz okumalara ve oradan bu
“nasıl ifade etsem bilemiyorum” dediğim satırlara dönüştü.
Yaptığım en doğru şey önce hayatını okumak oldu ve ilk
tavsiyemde ısrarla bu olacaktır. Ancak bu şekilde bir kesimin iç
karartıcı olarak ifade ettiği satırların derinliklerini anlamak
mümkün.
Kitap
konusu, öyle arka kapak okunup “eşini aldatan bir kadının
hikayesi” şeklinde tanımlanamayacak kadar derin. Irene dönemin
burjuva sınıfına dahil, bir savunma avukatı ile 8 yıldır evli,
2 çocuk annesi bir kadındır. Bir noktada heyecanını yitirdiğini
düşündüğü evliliğini alt sınıftan bir piyanistle kurduğu
dostlukla tehlikeye atmıştır. Bir gün sevgilisinin evinden
ayrılırken yine alt sınıftan bir kadının onu tanıdığını
farkeder. Bu endişe ile yaşadığı ilişkiyi sonlandırma
düşüncesi içindeyken aynı kadının şantajları başlayacaktır.
Irene bir yandan bu şantajlar nedeni ile psikolojik olarak tamamen
dağılırken bir yandan da hayatı, çocukları ve evliliği ile
ilgili sorgulamalar içerisine girecektir. Tüm bu konularda yeni
farkındalıklar oluşacak ve bunlar Irene'i çok daha çıkmaz bir
yola sürükleyecektir.
Kitap
oldukça kısa ancak okumak biraz uzun sürebiliyor. En azından ben
bir kerede bitiremedim. Öyle kısa oluşu sizi aldatmasın, kitap,
okurken bir an kopup kendi yaşamımıza döndüğümüz, kendi
içimize şöyle bir göz atıp Irene'in sorgulamalarına ve
farkındalıklarına kendi hayatımızdan karşılıklar bulmaya
başladığımız anlar yaratıyor. Bu noktada alışılagelenden
uzun bir okumaya neden oluyor. Genel karakter olarak oldukça
kasvetli bir havası var. Ama okuyucuyu öyle aşağıya da çekmiyor
aksine düşündürüyor. Bir diğer beğendiğim tarafı ise,
Zweig'ın, sıradan gibi görünen bu konuyu “bir erkek bir kadının
iç dünyasını nasıl bu kadar iyi anlar ve ifade edebilir”
diyecek kadar derin ve çok yönlü tahlil etmesi ile oluşan
sürükleyicilik. Son satırlara kadar gerilimi arttırarak, son
satırlarda ise beklenilenden çok farklı bir sonla bizi karşılıyor
Zweig. Çok okumanın da kitap sonlarını tahmin etmeye
yetmeyeceğinin en güzel kanıtı olsa gerek.
Piyanist
kitabın sayfaları arasında tamamen unutulup gidiyor, haklı
haksız, doğru yanlış, iyi kötü tüm değerler ne olduğunu
anlamadan yer değiştirmeye başlıyor. En suçlu görünen Irene,
bir noktada en derinlerde hissedilen, kendisi için iyi hisler
beslenen, kurtarılması için hep bir gelişme beklenen karakter
haline dönüşüyor. Kitapta anlatılan bir aldatma hikayesi değil,
Irene'in yaşadıkları ile iç dünyasında meydana gelen o
inanılmaz çöküşün ilmek ilmek işlenmesi. Hiçbir karakterin
fiziksel özellikleri vurgulanmıyor, adı olan sadece Irene ve eşi
Fritz. Önemli olan eylemin sonucu ve yarattığı psikolojik yıkım.
İtiraf
edememenin sebep olduğu vicdan azabı, yakalanma korkusundan
kaynaklanan o büyük huzursuzluk, herşey ortaya çıktığında
olacaklar nedeniyle duyulan kaygı. Aslında tüm bu duyguların
özünde olan “KORKU”... Ve bu korkudan kaynaklanan itiraf
edememe. Kısır döngü ve yaşamadan bilinemeyecek bir sonu zamana
bırakıp beklemek.
Nasıl
bakmak istediğinizle ilgili olduğunu düşündüğüm bir diğer
tarafı ise halkın sınıflara ayrılması ile ortaya çıkan
farklılıklar ve zaman zaman bunların çeşitli tasvirlerle ortaya
konması. Ancak ben daha çok psikolojik yönüne ağırlık vererek
okumayı tercih ettiğim için bu kısmı üzerinde çok durmadım.
Kitabı okurken bir yerden sonra tüm yan karakterlerin ve detayların
unutulması üzerinde durulması gerekeni ister istemez Irene'in iç
dünyası yapmakta, yani aslında Zweig bizim yol haritamızı
olmasını istediği gibi en baştan şekillendirmiş diye
düşünüyorum.
Zweig'ın
bir dönem kendisinde teselli bulmaya çalıştığı Goethe der ki
“Dünya hassas kalpler için bir cehennemdir.” Zweig'ın hayatını
okurken bu alıntı aklıma geldi. Ne kadar uygun düştü Zweig
için. Ve Zweig alıntılarında en çok etkilendiğimse “ bütün
yalnızlar gibi özgür ve bütün özgürler gibi yalnız” ifadesi
oldu. Zweig okumaya devam edeceğim, tavsiye ediyorum, asla kayıp
olmayacaktır.
Keyifli
okumalar;
11/09/2019
KİTAPTAN
ALINTILAR;
- “Korku cezadan daha berbattır, çünkü ceza bellidir, ağır veya hafif; bilinmeyene, sınırlandırılmışa kıyasla ceza, daha az ürkütür. Cezasının ne olduğunu anlayınca kız rahatladı. Ağlaması seni şaşırtmasın: Gözyaşları şimdi dışarıya akıyor, daha önce içeride birikip kalmıştır. İçerdeki gözyaşları dışarı akandan daha fenadır.”
- “Korku cezadan çok daha beterdir, çünkü ceza bellidir, ağır da olsa, hafif de, hiçbir zaman belirsizliğin dehşeti kadar, o sonsuz gerilimin ürkünçlüğü kadar kötü değildir.”
- “Belki de... Utançların en büyüğü... İnsanın kendine en yakın bildiği kimselere karşı duyduğu utançtır.”
- “Zamanın çoktan sildiği bir hata için cezalandırılabilir miydi insan ?
Orjinal
Adı: Angst
Yazar
: Stefan Zweig
Sayfa
Sayısı : 95
Yayınevi
: İndigo Kitap
Yayın
Tarihi : 2018
Çeviri :
Ogün Duman
Tür : Öykü
( Hikaye)
YAZAR
HAKKINDA;
Ülkemizde
Satranç adlı kısa öyküsüyle ve psikolojik tahlillerle
desteklediği muhteşem biyografi eserleriyle tanınan Avusturyalı
roman, tiyatro, biyografi yazarı ve gazeteci Stefan Zweig, 28 Kasım
1881 yılında Viyana’da doğdu. Stefan Zweig kitapları birçok
türde kendilerinden söz ettirmektedir. Zweig; öykü, roman, ve
tiyatro oyunu dışında biyografi ve deneme kitapları da yazdı.
Stefan Zweig eserleri arasında ayrıcalıklı bir konumda olan
biyografilerde yazar; edebiyat, felsefe ve siyaset alanında öne
çıkan isimlerin hayatını kaleme aldı. Bu biyografiler arasında
“Üç Büyük Usta: Balzac, Dickens, Dostoyevski”; “Kendi
İçindeki Şeytanla Savaşanlar: Hölderlin, Kleist, Nietzsche”;
Marie Antoinette, Magellan, Amerigo, Fouche, Erasmus, Stendahl
eserleri dikkat çekmektedir Stephen
Zweig, II. Dünya Savaşı yıllarında Avusturya’nın İlhakı
(Anschluss) neticesiyle Yahudi asıllı olması nedeniyle ülkesinden
sürüldü. Sürgündeki ilk hayatına İngiltere’deyken başlayan
yazar daha sonra Brezilya’ya gitti ve 2. Evliliğini yaptığı
Lotte Altman ile Rio de Janeiro’ya yerleşti. Yazar, Hitler’in
getirdiği faşist dünya düzeninin değişmeyeceğini sanarak büyük
bir kedere ve umutsuzluğa kapıldı ve eşiyle birlikte intihar
etti.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder