HİPNOZCU - RICHARD BACH



      Richard Bach; “Martı Jonathan Livingston” ile kendisini tanıyıp hayran olduğum, “Sonsuza Uzanan Köprü” ile farklı yönlerini keşfettiğim ve “Hipnozcu” ile beni bir kere daha kendisine hayran bırakmış yegane yazar. Kitabı uzun zaman önce edinmiştim, ara verdiğim uykusuz okumalarıma hızla geri dönmemle bekleyen tüm kitapları bir bir bitirmeye başladım. Onların bir kenarda öyle “okunmayı bekliyoruz” hissiyatı yaratarak yüzüme yüzüme bakan halleri de karşılıklı bir huzur buluşla sona eriyor böylece.
     Kendiside bir dönem pilotluk yapmış olan yazarımız bu defa metafor olarak uçağı tercih etmiş. Jamie bir gün havadayken hayatını değiştirecek o anonsa yanıt verir. Maria isimli kadın eşinin rahatsızlandığını ve uçağı indirecek kimse olmadığını bildirmektedir. Jamie onunla birlikte uçağı yere indireceklerini söyler ve onu buna inandırır. Kadın uçağı sağ salim yere indirir ve Jamie'ye onu hipnotize ettiğini söyler. Jamie bu söylem üzerine yıllar öncesinde katıldığı bir hipnoz gösterisini düşünür. Sahneye gönüllü olarak çıkmıştır ve aslında hiç orada olmayan duvarların ardında kalmış çıkamamıştır. Bu süreçleri düşünüp sorgularken Dee ile tanışır ve artık onun için herşey çok farklı olacaktır. Hayat denilen şey aslında önermelerden ibarettir. Doğduğumuz andan itibaren bize dayatılan, önümüze konulan tüm yapabileceklerimiz, yapamayacaklarımız, inançlarımız, doğru ve yanlışlarımız, kültürlerimiz herşey aslında önermelerden ibarettir ve biz bunları aslında gönüllü olarak kabul etmekteyizdir. Dee, Jamie'ye açtığı pencerede bu önermeleri kabul etmeme seçeneğide olduğunu ve hayatını baştan kendi önermeleri ile yeniden düzenleyebileceğini gösterir. Bu noktadan sonra Jamie önlenemez bir şekilde bu konu üzerinde okumaya, düşünmeye, düşündükçe sorgulamaya başlar ve bir noktadan sonra ufak ufak önermelerle hayatında değişiklikler yapmaya başlar. Ve bu kesinlikle işe yaramaktadır, değişim çok hoşuna gider ve tüm o olumsuz önermeleri olumluluları ile değiştirerek tüm hayatını çok başka bir noktaya getirebileceğini görür.
      Özet aslında kitap içeriğine göre biraz sığ kaldı ama 156 sayfalık bu kısa kitabı, Jamie gibi düşünmeye çalışarak, Dee'nin pencerelerinden bakmaya çalışarak ve bir noktadan sonra kendi hayatımdaki önermeler denizini düşünerek okuyunca oldukça uzun sürede okudum. Ve her okuyucunun kendi adına farklı önermelerle, farklı sonuçlara varacağına inandığım için sadece genel bir özet geçmek istedim.
      Martı ile benzerlikleri de yok değil. Yine iç dünyada sorgulamalar, yine etraftan gelen olumlu ya da olumsuz önermeler, yine bir noktada tüm bu sorgulamalar sonucu ulaşılan o zirve ve zirvedeyken yine etraftakilere, içlerindeki potansiyeli görmelerine olanak sağlamak için girişilen çalışmalar. Bunu bir iskelet olarak düşünürsek yine aynı iskelet üzerine kurulmuş ama bu defa hayatı; çekim yasaları, önermeler, koşullanmalarımız çerçevesinde bize sunan Jamie'nin bakış açısı ile anlatmakta. Ve onun içsel yolculuğuna eşlik eden biz. Koşullanmalarımız nedeniyle düşünmeden tüm önermeleri kabul ettiğimiz ve hayatımızı belki de bambaşka şekilde yaşamamıza engel olan yine kendimiz...
     Kitabın bu önermeler mantığını çok sevdim ve en çok etkilendiğim cümle ise; “olumsuz önermeleri olumluları ile değiştirmek” oldu. Öyle sanıyorum ki aslında tüm olay bunun etrafında ve değişimide beraberinde getirecek olan kısım bu. İyi düşün iyi olsun gibi görünse de bu biraz daha farklı. Kesinlikle Bach'ın bakış açısı ve anlatımı ile okumalısınız diye düşünüyorum.
     Büyük puntolarla yazılması, sayfa sayısının az olması ve birazda kapağına bakınca bir çocuk kitabı havası olsa da kesinlikle yetişkinler için bir çalışma.
Bach'ı daha önce okumuş olanlar için oldukça tanıdık gelecek, bu defa biraz daha farklı bakmamızı ve sorgulamamızı sağlayacak bence kısa ama gayet iyi bir içerik. Her ne kadar “Martı”kadar duyulmasa da bir o kadar dolu ve gelişime açık zihinler,ruhlar için güzel bir kaynak.
Keyifli okumalar;
20/08/2018



Orjinal Adı: Hypnotizing Maria
Yazar : Richard BACH
Sayfa Sayısı : 156
Yayınevi : APRIL Yayıncılık
Yayın Tarihi : 2014
Çeviri : Cihat TAŞÇIOĞLU
Tür : Felsefe, Kişisel Gelişim



ALTINI ÇİZDİKLERİM;

  • Kendi inançlarımıza asla tutsak düşmememiz gerekir.”

  • Kendi yolumun dışına çıkıyorum. Düşselliği saçma kabul ederek her dakika bastırmak, bir yana itmek yerine ona güveniyorum.”

  • Hipnoz kabul edilen bir önermedir.”

  • Kabullediğimiz kavramlar kalabalığı duyduğumuz, gördüğümüz ya da dokunduğumuz tüm önermelerden çıkıp bizim gerçeklerimizi oluşturuyordu. Gerçekleşenler isteklerimiz ya da düşlerimiz değil, kabullendiğimiz önermelerdi.”

  • Hipnoz kabul edilen önermelerden başka Bir şey değilse, etrafımızda algıladığımız dünya da bizim fırçamızdan çıkmış bir tablo olmalıydı.”

  • Kuralları izlemezsen oynamana izin verilmez.”

  • Uyumla hareket edenler hipnotize olmaya rıza gösterir.”

  • Ben bir ruhum! Bu halüsinasyon dünyanın inançlarıyla sınırlı değilim ve öyleymiş gibi davranmayacağım!”

  • Zaten öğrenmeyi seçtiğimiz kavramlarla duygusal ilişki kurduğumuz zaman onları çok daha kolay kavramıyor muyuz ?”

  • Kimse benim için kararlar alamaz; tavsiyesini kabullendiğimde, o yönde davranmaya karar veren merci ben, kendimim. Bin farklı şekilde hayır demeyi seçebilirim.”

  • Dünyanın sana sunabileceği zamanın tamamını kullan ve lütfen bunun ne anlama geleceğini düşün.”

  • Onaylama.Karşı hipnoz.Sürekli, hiç durmadan yapılacak bildirimler. Olumsuz önermeleri atıp, yerlerine olumlu önermeler alıp onları güçlendirmek yoluyla de-hipnotize edersin kendini.”

  • Olumsuz bir sınav değildir; başarısız olduğunda yüzleştiğin şeydir olumsuz.”

  • Her birimiz ölmeyen Gerçek'in anlık parlaması ve kıvılcımlarıyız.”

  • Dönüşmeyi seçtiğim kişi olmak için gereken herşeye sahibim.”


                                                                                                                                          
YAZAR HAKKINDA;
Richard Bach 23 Haziran 1936 yılında ABD'de doğdu. 1955'te Long Beach State College’e başladı. Kurgu ve hayal konusunda birçok eser yazdı. Kitaplarının çoğunu kendi hayatından esinlenerek yazdı. Hava Kuvvetleri’nde pilot olarak çalıştı. Ardından birçok işe girdi. Kitaplarının çoğunda bir şekilde uçmaktan bahsetti.
1970 yılında; bir martının hikâyesini anlatan kitabı “Martıyı yazdı. Kitap 10.000 sözcükten daha az olmasına rağmen kurgu ve kurgu dışı kitaplar arasında en çok satan oldu. Rüzgarla Uçmak’a kadar en çok satanlarda yer aldı. Bach 1977'de, Martı filmini çektiği sırada, aktris Leslie Parrish ile evlendi. Bach’ın “Sonsuza Uzanan Köprü” ve “Bir” eserlerini etkileyen kişi oldu. 1999'da boşandılar.
Devamını oku »

FAHRENHEIT 451 - RAY BRADBURY

     Uzun zamandır oldukça azalttığım uykusuz okumalarım bu kitapla tekrar zirveye çıktı diyebilirim. 2 gecede bitirdim ve gerçekten inanılmaz keyif aldım. Konusu, anlatımı, sürükleyiciliği; nereden bakarsam bakayım kesinlikle çok iyiydi. Yine uzun zaman önce yazılmış, yine bir distopya. Cesur Yeni Dünya'dan sonra bu kitap aslında tamamen tesadüf oldu. Konusunun kitaplarla ilgili oluşu, kitapların olmadığı ve olanların yok edildiği bir gelecekle ilgili oluşu oldukça ilgi çekici geldi.
     Fahrenheit 451 : Kitap kağıdının tutuşup yanma sıcaklığı. Kahramanımız Montag itfaiye teşkilatında çalışmaktadır. Ancak bu belirsiz gelecekte itfaiyecilerin görevi sadece kitapları yakmaktır. Eğitim tamamen farklı bir hal almış, spor ve aktiviteler üzerine şekillenmiştir. Günlük yaşam; çalışma ve sonrasında ise tamamen eğlenmek dedikleri garip alışkanlıklar çerçevesinde sürmektedir. Araba ile hız yapmak ve evlerinin duvarlarını boydan boya kaplayan tvlerde eğlence programıları izleyip, yine aynı ekranlarda aile dedikleri kişilerle konuşmaksa en büyük eğlenceleridir. Bu yeni dünya da eğlenmek mutlu olmak demektir. Sormak, sorgulamak, okumak, öğrenmek gibi kavramlar tamamen tehdit unsurudur. Kitaplar ise en büyük düşmandır. Yakılmaları, yok edilmeleri,bulunduranların ise cezalandırılmaları gerekmektedir. Toplum okursa öğrenir, öğrenirse sorgular,sorgularsa ( onlara göre ) mutsuz olur. Bu kısım günümüz toplum yapısına bakınca oldukça tanıdık geliyor. Montag iç dünyasında bir nedenle hep arayış içinde ve mutsuz bir adamdır. Yaptığı işi sevdiğini düşünmekte olsa bile içinde bir yerlerde birşeylerin yanlış olduğunun hep farkındadır. Clarisse ile tanıştığında ise artık o bilinmeyenler şekil almaya başlar. Clarisse'in okuyan ve okuyan insanlarla zaman geçiren biri olduğu bellidir ama Montag onu asla ele vermez. Onunla arkadaşlıkları süresince bir nevi uyanma evresine girer. Sorgulamaya başlar, “neden kitaplardan bu kadar korkulduğunu” anlamak ister. Ve bir gün komşusunun ihbar ettiği yaşlı bir kadının evine gider. Kadın kitapları ile birlikte yakılmayı tercih eder ve bu olay Montag'in onlara göre yoldan çıktığı, okuyucuya göre doğru yolu bulduğu olay olur. Hayatı tamamen değişir, herşey kontrolden çıkar. O okuduklarını anlamak istemektedir, çünkü kitaplardaki bir çok kavramda onun için yabancıdır bu süreçte ona eski bir eğitimci olan yaşlı Faber rehberlik edecektir... Tüm hayatının kağıttan bir kule gibi nasıl yıkıldığını izlerken bir noktada da içinde bir yerlerde bunların olacağını hep bilmektedir.
     Konunun akıcılığı, anlatımı ve detaylı tasvirlerle yarattığı gerçeklik hissi çok başarılı bir şekilde verilmiş. Bilim kurgu tarafında çok detaylı olmasa da özellikle tazılar oldukça etkileyici bir buluş olmuş. Montag'e önce kızarak başladığım yolculuk bir anda onunla karanlık arka sokaklarda koşarken ve yakalanmasın diye umarken kendimi buluşumla devam etti. Karakterin iç dünyasına dair o kadar çok detay var ki onu anlamamak ve hissetmemek bence mümkün değil.
     Bir gün içinde kitapların olmadığı, teknolojinin kitap okumanın ve kitap kavramının önüne geçeceği, aslında zamanımıza bakıldığında oldukça gerçekçi bir öngörü. Tüm kitaplar için olmasa da günümüzde, devletlerin çıkarları doğrultusunda kitap yasaklayabilmeleri de aslında bundan çok farklı değil.
     Ve anka kuşu ile ilgili benzetme... O kısım öyle geniş bir zamanın tanımıdır ki. Yüzlerce yıllık geçmiş ve inanıyorum ki insanlığın bundan sonraki tüm geleceğini içinde barındırır... Hayranlıkla okudum.
     Konuya kitaplar olarak bakıldığında benim için oldukça ürkütücü ve çok iyi bir eser. Hala okumayanlar için, türü sevenler ve hatta sevmeyenler için bile tavsiye ederim. Yazarın her karaktere kendinden bir özellik katması gibi, her karakterde kendimizden birşeyler bulabileceğimiz kadar iyi...
Şimdiden keyifli okumalar.
16/08/2018

**Ayrıca kitap ilki 1966, ikincisi 2018 yıllarında sinema filmi olarak uyarlanmıştır. Ben henüz izlemedim ancak ilk fırsatta ikisinide izleyeceğim. 

1966 

2018


Orjinal Adı: FAHRENHEIT 451
Yazar : Ray BRADBURY
Sayfa Sayısı : 202
Yayınevi : İthaki Yayınları
Yayın Tarihi : 2018
Çeviri : Dost KÖRPE
Tür : Distopya / Bilim Kurgu


ALTINI ÇİZDİKLERİM;

  • İyi bir iş. Pazartesileri Millay,çarşambaları Whitman, cumalarıda Faulkner kitaplarını yakıp kül ederiz; sonra da külleri yakarız. Resmi sloganımız bu.”

  • Hani uyanıpta saate bakmak istersiniz ve saatin size vakti dakikasına ve saniyesine dek söylediğini görürsünüz, beyaz bir sessizlik içinde parlamaktadır, tamamen kendinden emindir ve ilerideki karanlıklara, ama aynı zamanda yeni bir güneşe doğru da hızla ilerleyen gece hakkında ne söylemesi gerektiğini bilir.”

  • Kadın kitapları arasında diz çökmüştü; ıslak deri ve kartonlara dokunuyor, yaldızlı başlıkları parmaklarıyla okuyordu.”

  • Bir kadının yanan bir evde kalmasına yol açtıklarına göre kitaplarda birşeyler olmalı...hayal edemeyeceğimizbir şeyler; orada bir şeyler olmalı. İnsan bir hiç uğruna kalmaz.”

  • Bir şeyin nasıl değil neden yapıldığını öğrenmek istiyordu. Bu utandırıcı olabilir. “Neden” diye sorarsan ve bunu sürdürürsen, sonunda epey mutsuz olabilirsin.”

  • Sağlam dur. Melankolinin ve iç karartıcı felsefenin taşkın akıntısının dünyamızı boğmasına izin verme.”

  • Özenle, bir çiçeğin taçyapraklarını tutar gibi. Birinci sayfayı yak,ikinci sayfayı yak. Bölüm bölüm, o sözcüklerin bütün saçma anlamlarını, bütün o boş vaatleri, bütün o papağan gibi tekrarlanan fikirleri ve zamanın eskittiği felsefeleri.”

  • Herkes ölünce ardında birşeyler bırakmalı derdi dedim. Bir çocuk, bir kitap, bir tablo, inşa edilmiş bir ev yada duvar, yapılmış bir çift ayakkabı. Elinin bir şekilde dokunduğu bir şey, öldüğünde ruhunun gideceği bir yer olsun diye; böylece insanlar ektiğin o ağaca veya çiçeğe baktığında, sen orada olursun. Ne olduğu önemli değil, dokununca onu değiştirdiğin ve ellerini çektiğinde sana benzeyeceği bir şeye dönüştürdüğün sürece...”

  • Onlar gösteri alayı caddeden gürültüyle geçerken Sezar'a “fani olduğunu hatırla Sezar” diyen muhafız kıtası gibiler.”- Faber kitaplardan bahsediyor!


                                                                                                                                  
YAZAR HAKKINDA
Ray Douglas Bɾadbuɾy (22 Ağustos 1920 - 5 Haziɾan 2012) koɾku ve bilim kuɾgu taɾzlaɾında yazan Ameɾikan biɾ yazaɾdıɾ. En çok bilinen kitaρlaɾı 1950'de yazdığı kısa hikâyeleɾ kitabı ve biɾ ɾoman olan The Maɾtian Chɾonicles, ve 1953'te yazdığı başyaρıtı olan Fahɾenheit 451 'diɾ. Los Angeles'ta 91 yaşında öldü.

Devamını oku »

CESUR YENİ DÜNYA - ALDOUS HUXLEY

      Bir distopya sever olarak, okumak için geç kaldığım bir eser oldu, bir çok kere ara vererek okumak durumunda kalsamda neticede bitirdim. Cesur Yeni Dünya ile çok başka bir dünyanın kapılarından giriyor, zaman zaman ütopya mı distopya mı diye sorguladığınız satırlar arasında geziniyorsunuz. Bununda bir açıklaması var elbette.
     Cesur Yeni Dünya, f.s.632 yılında Londra'da geçer. Endüstri devi Henry Ford ve teknolojileri bu yeni dünya düzeninin kurucusudur. İnsana ve bildiğimiz dünyaya dair bir çok kavram bu dünyada yok edilmiş, yasaklanmış veya ayıplanmıştır. Örneğin aile kavramı, anne baba olmak ayıp sayılmış, din,felsefe,sanat,bilim tamamen ortadan kaldırılmıştır. İnsanlar Ford'un üretim bantlarındaki kuluçka tüplerinde, daha ceninken şartlandırmalarla ve fiziksel özellikleri ile meslekleri belirlenerek üretilmektedir. Bebeklik dönemlerinde Pavlon'un yöntemi ile şartlandırılarak ve uykularında hipnopedi yöntemi ile sadece bilmeleri gerekenler öğretilerek büyütülmektedirler. Ki bu süreçler aslında bizlerin daha doğmadan ailelerimiz,doğduğumuz ülke, ekonomik şartlar, inançlar vs. gibi konularda zaten kaderlerimizin ve yaşam şekillerimizin büyük oranda şekillendiği gerçek hayatın teknolojik boyutu diye düşünüyorum. Kendilerini kötü hissettiklerinde kullandıkları soma adlı bir uyuşturucu ile her zaman mutlu olabilmektedirler. Ahlaki yargıları, sorumlulukları, gelecek endişeleri, varlık,yokluk gibi sıkıntıları olmadan ve fiziksel olarak hiç yaşlanmadan belli bir süre yaşamakta ve sonra ölmektedirler. Genel olarak tüketici bir toplum oluşturulmuş ve aldıkları ile duydukları hazzın onları uyuşturması ve mutluluklarının sürdürülmesi sağlanmaktadır. Savaşsız,hastalıksız,herkesin üzerinde düşeni yaptığı kusursuz bir toplum oluşturulmuştur. Sorgulamak, düşünmek gibi kavramlara tamamen yabancı olarak şartlanan bu insanlar dışında bir de kendilerinden tel örgülerle ayrılmış bir alanda yaşayan ve vahşi olarak tabir edilen günümüz insanları da vardır. Onlar bildiğimiz geleneksel yaşam şeklini koruyan, aileler kuran, inançları olan insanlardır. Ve bu insanlardan biri cesur yeni dünyaya gelerek hem kendi bildiklerini hem onların yaşamlarını sorgulayacaktır.
     Kitap konusuna dair uzun uzun yazmak istemiyorum, çünkü distopya/bilim kurgu türünde bir kitap olsa da felsefi anlamda oldukça derin bir çalışma olduğunu düşünüyorum. Birey olmayı, toplumsal yapıyı, toplum anlayışını, ahlaki kavramları, inançları bir çok konuyu sorgulamaya neden olacak satırlarla dolu ve gerçekten “Dolu” bir kitap. Yazıldığı tarihe baktığımızda günümüzde bile bu kadar adından söz ettirmesi ve hala bu denli etki yartabilmesi hem yazarın öngörülerinin ve değerlendirmelerinin hemde anlatımının ne kadar derin ve güçlü olduğunun en büyük göstergesi diye düşünüyorum.
     Yaratılan dünyanın işleyişine ve bu işleyişteki kusursuzluğa baktığımda daha çok ütopya türünde bir eser denilebilir. Aslında bakış açısına göre de değişir bu kimi okuyucu için ütopya iken, cesur yeni dünyaya gelen “vahşi” için tam bir distopyadır. Yazarın, kitabı yazmaya başladığında, tam olarak hangisi olduğuna kendisininde karar vermeden başladığını okuduğum bir yazısından anladığım kadarı ile, bu durum aslında kitabın içerik olarak daha zengin ve etkileyici olmasına neden olmuş. İngiltere'nin 1929 dan sonra içinde bulunduğu ekonomik krizleri biraz araştırdığımızda konunun çerçevesinin oluşumunu da görebiliyoruz.
     Ayrıca kitapta kullanılan karakter isimlerinin tarihteki önemli isimlerin birleşimlerinden oluşması da sonradan öğrendiğim bir detay oldu. Karakter isimlerinin bu kadar tanıdık gelmesi de bu şekilde açıklığa kavuştu :)
     Cesur Yeni Dünya siz nasıl görmek isterseniz aslında öyle bir tür. Ben kendi adıma distopya türünde, derin,keyifli,şaşırtıcı ve felsefi yönü ile fazladan başarılı bir eser okudum. Daha çok uzun seneler okunacak kadar iyi ve gerçek bir klasik.
Keyifli okumalar;

08/08/2018


Orjinal Adı: Brave New Worl
Yazar : Aldous HUXLEY
Sayfa Sayısı : 255
Yayınevi : İthaki Yayınları
Yayın Tarihi : 2017
Çeviri : Ümit TOSUN
Tür : Bilim Kurgu / Distopya



KİTAPTAN ALINTILAR;

  • Ne sebeple olursa olsun hatalarınızın üzerinde kara kara düşünmeyin. Temizlenmenin yolu çamurda yuvarlanmak değildir.” ( Aldous Huxley önsözünden)

  • Ev; boğucu bir yaşam; bir erkek,düzenli olarak doğuran bir kadın, her yaştaki erkek ve kız çocuklarından oluşanbir güruhun balık sitifi yaşadığı bir kaç küçük oda, hava alamazsın,boş yer bulamazsın, mikroptan arındırılmamış bir hapishane; karanlık,salgın hastalıklar ve kötü kokular.” (ev ve aile kavramının tanımı )

  • Soma; hristiyanlık ve alkolün bütün avantajlarına sahipti ama yan etkilerini taşımıyordu.” ( soma: kullandıkları uyuşturucu )

  • Eski berbat günlerde yaşlılar hayattan elini eteğini çeker, emekli olur,kendini dine verir,zamanlarını okumaya ve düşünmeye ayırırlardı: Düşünmeye!”

  • Hayır,asıl sorun şu: Nasıl olurda yapamam ya da daha doğrusu yapabilseydim ne olurdu; şartlanmam beni köleleleştirmeseydi.”

  • İnsan mutluluk konusunda düşünmek zorunda olmasa, yaşam ne kadar eğlenceli olurdu!”

  • Eğer farklıysan, yalnızlığa mahkûm oluyorsun. Yalnız olana acımasız davranıyorlar. Biliyor musun, beni her şeyden dışladılar."

  • Bundan 20 yıl sonra yaptıkların değil, yapamadıkların için üzüleceksin; dolayısıyla halatları çöz, güvenli limandan uzaklara yelken aç, rüzgarı yakala, araştır, düşle, keşfet.”

  • Entelektüel üstünlüğü, ahlakî sorumlulukları da beraberinde getiriyor. İnsan ne kadar yetenekli olursa, insanları yoldan çıkarma gücü de o kadar büyük oluyor.”

  • Ben keyif aramıyorum. Tanrı'yı istiyorum, şiir istiyorum, gerçek tehlike istiyorum, özgürlük istiyorum, iyilik istiyorum. Günah istiyorum.”
    ''Aslında'' dedi Mustafa Mond ''siz mutsuz olma hakkı istiyorsunuz!''

  • Bu da mutluluk ve erdemin sırrıdır; yapmak zorunda olduğun şeyi sevmek. Tüm şartlandırmaların amacı budur: İnsanlara, kaçınılmaz toplumsal yazgılarını sevdirmek.”

  • Herhalde Epsilonlar Epsilonluklarından memnundurlar.” dedi yüksek sesle. “Elbette memnunlar.Nasıl olmazlar ki?Başka birşey olmanın nasıl olduğunu bilmiyorlar....”

                                                                                                                                       


YAZAR HAKKINDA;


Aldous Huxley, 1894'te İngiltere'de doğdu. Birçok ünlü bilim adamı ve sanatçı yetiştirmiş olan Huxley ailesinden geliyordu. Oxford'daki Eton College'da okuduğu sıralar gözlerindeki bir rahatsızlık yüzünden kör olma tehlikesiyle karşılaşınca öğrenimine ara vermek zorunda kaldı. Sonradan Balliol College'ı bitirdi. Edebî inceliğini ve zekâsını olduğu kadar, insan ilişkilerine duyduğu ilgiyi de ortaya koyan “Ses Sese Karşı”adlı romanıyla başarı kazandı. 1932'de yayınlanan “Cesur Yeni Dünyaadlı romanı, ütopya klasikleri arasına girdi. 1937'de ABD'ye yerleşen Huxley, roman ve denemelerinin yanı sıra Hollywood'da senaryo çalışmaları da yaptı. 1950'ler ve 1960'larda yayınlanan “Algı Kapılarıve “Adagibi yapıtlarında, 1960'ların gençlik alt kültürlerine de esin sağlayacak bazı temalar ağırlık kazandı. Deneme ve incelemelerini Denemeler, Edebiyat ve Bilim, Ekoloji Politikası gibi kitaplarda toplayan Huxley, 1963'te Los Angeles'ta öldü.

Devamını oku »