Birkaç
sene önce, hayatımın duygusal olarak dağıldığım bir
döneminde, çok kıymetli bir arkadaşımın tavsiyesi ile tanıştım
Oruç Aruoba ile. Kitaplığımda fazlaca felsefe alanında kitaplar
vardır, ağırdır ama okunasıdır. Ancak en büyük ayıbım bu
kadar iyi bir Türk felsefecimiz olduğunu bilmiyor olmam oldu. Oruç
Aruoba akademisyen, felsefeci, yazar,şair ve çevirmen'dir. Aruoba
okumaya “İle” ile başladım.
Belki
içinde bulunduğum dönemle ilglili olarak oldukça etkileyici ve
sarsıcı buldum. Bizlere temelden beri öğretilen,
gördüğümüz,duyduğumuz tüm o ilişki kavramı tamamen yerle bir
oldu içimde. Başka bir şekil almaya başladı okudukça. Her
satır, her kelime hatta Aruoba okurken her bir noktalama işareti
bile anlamları, ifadeleri tamamen değiştirebiliyor. Ama sonuçta
hep size kalıyor tamamlamak, anladığınız gibi, hissettiğiniz
gibi ya da dilediğiniz gibi.
Kitap
3 bölümden oluşuyor ve aslında adı “İlişki Defteri” olarak
geçiyor “Önce- Başlangıçtaki Defteri Getirene” adanıyor.
Sonraki bölüm “İlişki Defteri” ve son bölüm “Sonra- Bütün
önceki ve sonraki gelerek Getiren'lere / giderek Götüren'lere”
adanıyor. Bitmiş bir ilişkinin ardından gidene yazılmış
sayfalar geliyor ardı ardına.Her biri içinde sayısız sorular,
sorgulamalar, açıklamalar, kırgınlıklar,anılar barındırıyor.
Aslında bir noktada o kadar tanıdık ki her bir satır. Her birimiz
bir şekilde ilişki-ler içinde olduk, hissettik, yaşadık. Ancak
bu kitap bildiğimiz,tanıdığımız o klasik ilişki anlayışının
yerine çok daha sağlıklı ve aslında çok daha doğru olduğunu
düşündüğüm bambaşka bakış açılarının tohumlarını
ekiyor insanın zihnine. Ve siz onları her bir sayfa ile daha da
büyütüyor, daha anlamlı hale getiriyorsunuz, büyük oranda
farkında olmadan. Tüm bu süreçte okuyucuya da sesleniyor Aruoba. “Ey okur” adı ile aslında 3. kişi olarak okuyoruz
kitabı ve Aruoba orada olduğumuzu biliyor. Kaptırıp
gidemiyorsunuz okurken, “dur”duruyor ve “düşün”dürüyor.
İşte böyle aktif bir katılım içinde olmak çok daha verimli bir
okuma sağlıyor. En azından benim için durum kesinlikle öyle
oldu. Okuduğum kitaplarda genelde bazı kısımların altını
kurşun kalemle çizerim ancak bunda o kadar çok altı çizilesi
ifade var ki bir noktadan sonra sadece paragraf yanlarına ünlem
koymakla yetindim. Ve çok daha iyisi paragrafların çoğu soru ile
bitiyor veya bir sorgulama ile. İşte o noktada da boş bırakılan
alttaki kısmı kendim yazdım. Çünkü bana soruyor
biliyorum...Yaklaşık 8 sene önce okuduğum aynı kitapta kendi
notlarım, o zaman içinde bulunduğum ruh hali ve
kavramamla...Şimdilerde kitap yine elimin altında ancak yenisini
alıp yeniden tamamlamak istiyorum. Çünkü “İle” sıradan bir
ilişkiler kitabı değil, “İle” dönem dönem tekrar okunup,
her okumada farklı şeyler bulabileceğiniz “ilişkiler üzerine
felsefe”kitabı. İkisi çok ayrı ifadeler benim için. Şimdi
bazı yerleri daha farklı algılıyor daha farklı dolduruyorum
belki ama kitabın ektiği tohumlar çoktan filizlendi ve büyümeye
başladı bile. Onları “İle” ile tekrar sulamam, tekrar
canlandırmam gerek...
Unutuyoruz,
hayatın koşuşturmacası içinde bazı şeyleri atlıyoruz,
genellemelerin içine katılıyoruz zaman zaman. Yanlış olanları
doğru algılıyoruz. Bir röpotajında Aruoba kendisine sorulan;
-“Niye
unutuyor insanlar” sorusuna
-
“Sosyalleşiyorlarda ondan”
cevabını
verir. Ve haklıdırda. İlişkilerin hayatımızın önemli bir
parçası olduğunu düşündüğümüzde unutmamamız gerek. Bazı
kitaplar öğretmek ve hatırlatmak için var. “İle”kesinlikle
onlardan biri. Çok güçlü, çok içimizden ama bir o kadar yabancı
bize. Anladıkça, öğrendikçe daha tanıdık, daha bizden, daha
biz.
Felsefe
okumayı sevsin ya da sevmesin aslında herkesin okuması gerektiğine
inandığım bir kitap. Bu bir kişisel gelişim kitabı değil bu
bir “ilişkiler üzerine felsefe” kitabı ve bence aynı zamanda
“ilişkiler üzerine bir başucu kitabı”. Anlaşılması
zannedildiğinden çok daha kolay sadece biraz çaba, biraz
düşünce...
Sevgilerimle;
19/04/2018
Orjinal
Adı: İLE
Yazar
: Oruç Aruoba
Sayfa
Sayısı : 228
Yayınevi
: Metis Yayınları
Yayın
Tarihi : 1999
Tür
: FELSEFE
KİTAPTAN
ALINTILAR ( Çok fazla aslında ancak bir kısmını ekleyebileceğim
)
- “İnsanca özlemler bu dünyaya uymuyorsa, bozuk olan bu dünyadır, insanca özlemler, değil.”
- “Her insan bir uçurumdur.Başını döndürür kişinin gidip aşağı bakınca.”
- “Belki temel hata sevgiyi bir “duygu” işi olarak görmekte- duygu yanı yok değil; ama bu, bilinçle dengelenmezse- yalnızca duygusal kalırsa- kişinin özgürlüğü pahasına yürüyor. Bu oluşumun en önemli göstergesi, kıskançlık: sevginin tek yanlı yozlaşması...Akıl dışı hale gelmesi,bilgiyi çeler hale gelmesi...Sevginin iki kişinin ilişkisi olmaktan çıkıp, bir kişinin ötekine yönelik bir tutumu haline gelmesi...”
- “İki kişi ilişkilerini olduracak kadar kuramazlar: ama öldürecek kadar bozabilirler,yaptıklarıyla.”
- “Kişilerden birinin, öteki kişinin beklediğini,istediğini,umduğunu, o hiç beklemezken, istememişken,ummazken, gerçekleştirmesi – kendiliğinden, ve ,onun için- Bir armağan, işte!”
- “Sen olarak sen; ben olarak ben- biz...İlişkinin güzelliği, ve, yakıcılığı da, burada.”
- “İlişki için belirleyici olan, senin ile benim zamansal olsak, ne kadar birarada bulunduğumuz değil, yaşamsal olarak,ne kadar şeyi birlikte geçirdiğimizdir- bunun da nicelikle hiçbir ilgisi yoktur."
- “Uçurumun karşılıklı iki yakasından, aynı anda,atlamak; dibi boylarken de, ortada,bir kısa an,elele tutuşmak...Kim bilir, belki de her ilişki, zaten, böyledir...”
- “Olanaksızlıktan yola çıkan ilişki, ne çok gerçeklik katetse de yeniden olanaksızlığa varır,sonunda; son olanaksızlığı da, belki, ulaştığı en son gerçekliğidir.”
- “Sadakat, kişinin kendinde bir kişiye yer ayırması, ve o yeri hep onun için korumasıdır; sadakatsizlik; kişinin o yeri korumasını savsaklamasıdır; ihanet ise; kişinin o yerine başka bir kişiyi sokması"
- “Biz,artık,ayrı olabiliyor idiysek, sen ile ben arasındaki şu “i l e” artık, yok,demekti."
Ve
bence kitabın içindeki en dolu, en kısa ama en uzun ifade;
"Kendi olarak, sana gelen sana gereksinimi olmadan, seni isteyen sensiz de olabilecekken, senin ile olmayı seçen kendi olmasını, seninle olmaya bağlayan O, işte..."
YAZAR
HAKKINDA
Oruç
Aruoba 1948'de doğdu. 1973'ten başlayarak Hacettepe, Tübingen,
Victoria-Wellington üniversitelerinde akademisyenlik ve öğretim
görevliliği yaptı. 1983'te üniversiteyi terketti, Istanbul'a
yerleşerek çeşitli yayın kuruluşlarında çalıştı, yazı ve
çeviri işleriyle uğraştı. Hume, Nietzsche, Kant, Wittgenstein,
Rilke, von Hentig, Celan ve Başo'dan çevirileri vardır.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder