“Beni
iki kadın çok sevdi: Biri yalnız ben olduğum için, öteki mevkim
için.” (Arka kapak yazısı)
Bu
kitabı özetleyebilecek en güzel cümle Mustafa Kemal’in dilinden
kardeşi Makbule’ye dökülen bu kelimeler aslında. Kesinlikle
büyük bir itiraf, hatta büyük bir pişmanlık ifadesi. Kitabı
bitirip bu cümleyi okuduktan sonra ben M. Kemal’in pişmanlığını
sezdim. Mustafa Kemal gibi dünyaya kafa tutmuş, aldığı doğru
kararlarla bir milletin geleceğine şekil vermiş birisi bile
hatalar yapabiliyor. Belki en son söylenmesi gerekeni başta
söyleyeceğim ama “Çok yazık olmuş Fikriye’ye, çok büyük
haksızlık edilmiş.”
Fikriye;
duygusal, iyi yürekli, cesur bir Türk kadını. Kendini tüm
benliğiyle sevdiği adama adamış bir âşık. Paşası (M. Kemal)
için yapamayacağı tek bir fedakârlık dahi yok. Canını bile
vermekte tereddüt etmez. Öylesine derin belki de saplantı
derecesine varmış bir aşk… kitabın arka kapağında da
belirtildiği gibi; Mustafa Kemal’i karşılık beklemeden,
yürekten ve sadece “o” olduğu için seven annesinden sonraki
tek kadın Fikriye. Ama bu aşk ona sadece mutluluk getirmiyor,
acılar, bekleyişler, ayrılıklar ve hayal kırıklıklarını da
beraberinde getiriyor. Fikriye’nin Gazi’ye olan aşkının küçük
yaşlarda başladığını görüyoruz kitapta. Küçüklüğünden
beri amcasının üvey oğlu olan ara sıra evlerine gelen “Kemal
Ağabeyi”ne derin bir hayranlık duyuyor. İşte aşkı da bu
hayranlıkla başlıyor. Yıllarca kimi zaman kendi içinde kimi
zaman açık açık gösterdiği bu hayranlığıyla bıkmadan,
usanmadan, yorulmadan her gittiği görevden dönmesini ve Mustafa
Kemal’e kavuşmayı bekliyor. Zübeyde Hanım’ın Makbule’nin
bu durumdan memnun olmadığını bile bile vazgeçmiyor. Çünkü
biliyor ki Mustafa Kemal’in de ona karşı duyguları var. Fikriye
her ne durumda olursa olsun yanında oluyor. Hayatının en güzel,
en mutlu yılları Mustafa Kemal’in yanında olduğu, birlikte
yaşadıkları Ankara’daki o iki yıl. (Kitabın sonundaki
açıklamada Fikriye’nin ailesi tarafından bu süre de imam
nikahıyla evli oldukları söyleniyor, ancak M. Kemal’in yakınları
bunu doğrulamıyor.) Fikriye’ye ve aşkına öylesine hayran
kaldım ki sadece ondan bahsettim. Lakin kitap tabii ki de sadece
bundan ibaret değil. Mustafa Kemal’le ilgili öyle güzel detaylar
var ki ona olan hayranlığım daha da arttı.
Kitap
Fikriye’nin ve ailesinin tanıtılmasıyla başlıyor. Ve Mustafa
Kemal’le, ailesiyle ilgili daha önce duyduğumuz ve hiç
duymadığımız olaylarla devam ediyor. Mustafa Kemal’in doğumu,
okuduğu okullar, katıldığı savaşlar, kazandığı zaferler,
ülkeyi içinde bulunduğu durumdan kurtarmak için verdiği
mücadeleler ve modern bir ülke yaratmak için yapılan devrimler de
var kitabımızda. Bunlarla birlikte M. Kemal’in kişiliği,
fikirleri, prensiplerine de örneklerle sunulmakta.
Tabii
ki bir de Latife var. Aşkın diğer kadını Latife. Sanırım hiç
sevemeyeceğim onu Fikriye’ye gösterdiği tavırlar yüzünden.
“Veda” filmiyle başlayan hoşnutsuzluğum kitabı okurken
katlanarak devam etti. Benim için hep M. Kemal’in söylediği gibi
onu mevkisi için seven, kıskanç bir kadın olarak kalacak. (Bu
cümlelerden de belli oluyor zaten Fikriye hayranlığım
)
Kitabın
diğer özelliklerine de bakacak olursak: Kitabın ilk baskısı
Kasım 2001’de yapılmış. Aşk ve tarih Hıfzı Topuz’un usta
kalemiyle enfes bir şekilde romanlaştırılmış. Anlatım
okuyucuyu sıkmayacak şekilde gerçekler değiştirilmeden,
kanıtlarıyla veriliyor. Bu da kitabı daha etkileyici hale
getiriyor. Kitap on altı bölümden oluşmakta ve olaylar sırasıyla
aktarılıyor. Kitapta hoşlanmadığım tek nokta Mustafa Kemal ve
Fikriye’ye ait fotoğraflar kitabın hatta bölümün ortasında
verilmiş. Bence en sonda verilmesi daha güzel olurdu.
Kesinlikle
okunması ve kütüphanenizde bulunması gerektiğini düşündüğüm
muhteşem bir yapıt. Okuyun ve Mustafa Kemal’e bir de bu açıdan
bakın.
Keyifli
okumalar…
Elif KURT
Kitap
zaten başlı başına altı çizmesi gereken cümlelere sahip ama
yine de ben birkaç cümle yazmak istedim.
Kitaptan
alıntılar:
*
“Mustafa Kemal’in gözünde herkes çocuktu. O en yakın
arkadaşlarına bile kendine özgü konuşmasıyla ‘çucuk’ diye
seslenirdi.” (sy 58)
*
“Amerikan mandası diye çırpınanlar, düşman işgali altındaki
bu millete ve bize inanmayarak ve bizim hayal ve macera peşinde
koştuğumuzu sananlardır. Bunlar umutsuzluk ve bozgunculuk içinde,
gerçeklerden uzak yaşayan, ne yapacaklarını ve ne yapıldığını
bilmeyen insanlardır.” (sy 144)
*
“düşmanlarımızın bayrakları babalarımızın ocakları
üstünden ve mabetlerimizin çevresinden çekilinceye kadar
savaşmayı sürdüreceğiz. Kendi hükümetimizin yönetimi altında
bedbaht ve mutsuz yaşamak, yabancı esareti altında kavuşacağımız
mutluluklardan bin kez üstündür.” (sy 167)
*
“…Aile tek eşli evliliğe dayanacaktır. Kadınlar milletimizin
gerçek anaları olacaktır. Fikret’in dediği gibi, ‘Elbet sefil
olursa kadın alçalır beşer (insanlık). Kaçgöç kalkacak,
tesettür kalkacak, çok karılık kalkacak. Bir gün o günlere
erişeceğiz…” (sy 174)
Adı:
Gazi ve Fikriye
Yazar:
Hıfzı TOPUZ
Sayfa
Sayısı: 286
Yayınevi:
Remzi Kitapevi
Yayın
Tarihi: Ekim, 2015 (24. Baskı)
Tür:
Tarihsel Roman
Yazar
hakkında:
1923
yılında İstanbul’da
doğdu. Galatasaray
Lisesi’ni
(1942), İstanbul
Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni
(1948) yılında bitirdi. Strasbourg
Üniversitesi’nde
devletler hukuku ve gazetecilik alanlarında yüksek lisans (1957-59)
ve yine Strasbourg Hukuk Fakültesi’nde gazetecilik alanında
doktorasını yaptı (1960).1947
yılında Akşam gazetesinde gazeteciliğe başladı.
Paris’te Unesco Genel
Merkezi’nde Özgür Haber Dolaşımı şefi olarak çalıştı
(1959-1983).1974-75 yılları arasında TRT’de
Radyolardan Sorumlu Genel Müdür Yardımcılığı yaptı.
Vatan, Milliyet ve
Cumhuriyet gazeteleriyle
çeşitli dergilerde diziler ve inceleme yazıları yazdı. Anadolu
Üniversitesi, Galatasaray ve İstanbul Üniversiteleri
iletişim fakültelerinde basın, radyo-televizyon tarihi,
uluslararası iletişim ve siyasal iletişim dersleri verdi.