“Bağlayıcı
olması beklenir kardeşliğin. Öyle umulur. Kardeşler birbirlerine
borçludur ya; bir soluk, bir omuz,biz teselli...” Arka Kapak
Bu kitap,
özellikle Freud ile ilgili oluşunu görerek edindiğim,okuduktan
sonra “Ama bunu neden yaptın Freud?” diye isyan edip bu soruma
asla cevap bulamadığım; bir toplama kampında son bulan, sevgili
Adolfina Freud'un hayat hikayesidir. Yazarın yaptığı
araştırmalarla gerçeklere dayanarak kurguladığı bu kitapta,
Adolfina'yı okurken psikanalizin kurucularından Freud'un
çocukluğuna ve gençliğine gidiyoruz.
Kitap nazilerin
Viyana'ya gelişi ile başlar. Bu durumdan kaçabilmesi için Freud'a
Londra'ya gitme şansı verilmiştir ve kendisinden 20 kişilik bir
liste yapması istenir. Bu kişiler Freud ile birlikte nazi zulmünden
kaçıp Londra'ya sığınabilecektir. Freud kendi ailesi,doktorunun
ailesi hatta köpeğine kadar hepsini yazar ancak kız kardeşleri bu
listede yer almaz. Adolfina, özellikle çocuğu olan kardeşi için
yalvarsa da Frued durumun geçici olduğunu iddia ederek onların
adını bu listeye yazmaz. Ardından ailesi ile Londra'ya gider ve bu
arada diğer tüm yahudiler gibi kız kardeşlerde toplama kamplarına
gönderilir. Adolfina kardeşleri ile gaz odasında ölümü
beklerken geçmişe gider ve kitap bu noktadan sonra Adolfina ile kardeşlerinin çocukluğu ve gençlik zamanlarında geçer. Freud'a
kardeşten öte bir sevgi beslediğine inandığım Adolfina, yıkılan
hayalleri,karşılık görmeyen sevgileri, kaybettiği çocuğunun
acısı, vicdansız annesi tarafından sürekli dışlanmasına
rağmen sürekli bir varoluş mücadelesi vermektedir. En sonunda pes
edip bir psikiyatri kliniğine yatar ve gerçek dünyadan kaçıp
kendi dünyasını burada kurmaya çalışır. Burada geçen bir kaç
yıldan sonra tekrar evine döner ve annesi ile yaşamaya devam eder.
Bir gün kız kardeşleri ile birlikte bir gaz odasında ölümü
beklediği o ana kadar...
![]() |
Freud Ailesi |
Kitapta bir çok
karakteri tanımış olsakta, koltuğa uzanıp çocukluğuna giden
Adolfina üzerinden Freud'u da değerlendirme şansım oldu. Ama bu
Adolfina'ya ve yaşadıklarına haksızlık gibi geldi bir süre
sonra ve tüm psikoloji ve Freud durumlarını bir kenara bırakıp
tamamen Adolfina'ya odaklandım. Bir süprizde Gustav Klimt ve kız
kardeşi oldu bana. Klara benim idolüm oldu, kendisini kesinlikle
tek geçiyorum. Hatta kitap bittikten sonra biraz araştırdım ancak
hakkında kayda değer bir şey bulamadım :( Klara'yı anlatan böyle
bir kitap olsa kesinlikle okurdum.
Adı tarihe
geçmiş her kişiliği gözümüzde ne kadar yücelttiğimizi
farkettim. Aslında olması gereken, yaptıkları işleri yüceltmek
olmalıyken biz karakterleri de buna dahil ediyoruz. Bilerek değil
hayranlıktan kaynaklanan bir şey belki... Sonra hayatlarına dair
böyle gerçeklerle karşılaşınca da bir anda arkamızı
dönüveriyoruz. Freud'un kız kardeşlerini neden ölüme
terk ettiğini asla öğrenemeyecek olsakta, sonuçta şansı varken
kullanmadı bunu biliyoruz. Ama bu onun psikanaliz gibi bir akımın
öncüsü olup bu alanda yaptığı devasa çalışmaları değiştirir
mi? Bunları ayırabiliyor olmak gerek...Evet ona çok kızdım hala
kızgınım o ayrı! Gustav Klimt'e gelince tabloları ile adını
tarihe yazdırmış böyle büyük bir ressamın, bir sanat adamının
duygudan bu kadar uzak oluşu...Bir çok farklı kadından olan o
kadar çocuğu sahiplenmeyişi beni çok şaşırttı... Kızgınlık,
şaşkınlık, hayranlık ve hüzün dolu bir kitap işte...
Bir solukta
okunabilecek kadar akıcı, ancak öyle çok tekrar var ki bir yerden
sonra yeter ama dedirtti. Önce ifadeleri güçlendirmek için
olduğunu düşündüm ama değil...Bu kısmını saymazsak gerçekten
çok iyi bir anı romanı olmuş diyebilirim. Büyük oranda kurgu
bile olsa... Kitap kapağı ve tasarımını ayrıca çok beğendim.
Eski kitapları anımsatması içeriğine çok uygun olmuş.
Büyük
adamların hayatlarındaki, adı bilinmeyen diğer insanları okumak
çok başka bir deneyim. Umarım daha fazlası
yazılır. Okumaya değer, iyi bir kitap olduğunu düşünüyorum.
Şimdiden keyifli
okumalar... 08/02/2016
Sevgilerimle
;)
Altını
Çizdiklerimden;
- “Herkes burada, dedim “ama sen kendine çok fazla baktığından diğerlerini göremiyorsun.””
- “Hiç kimse yok. Belki de bu ölümdür. Sonsuz bir varoluş,bilinçli bir yalnızlık. Tamamen yalnız olmak...”
- “İnsanların bavullarını nasıl sıkı tuttuğuna bakıyordum. Bazıları onları kucaklayıp göğsüne bastırıyordu; o kadar sıkı sarılıyorlardı ki sanki içlerine bütün hayatlarını toplamış gibiydiler.”
- “Bir insanın dini inancı tanrı için ne ifade ediyor? Ona karşılık bir insanın kendi çocuğunun hayatı ne ifade ediyor.?”
- İnsanoğlu gerçekten çocukluğunda istediği bir şeyi bir gün başarabilir, ama o gün hiçbir zaman gelmiyor. Düşlenilen şeyin imkansız olduğundan ya da olasılıkların yanlış hesaplandığından değil; o şeyin istendiği gün ile gerçekleşeceği gün arasında çok farklı günler olacağından. Hem hayatı hem de isteyen varlığı değiştiren günler...”
- “Hiçbir ceza bir haksızlığı telafi edemez; çünkü geçmiş, değiştirilemez. Haksızlık görenler kayıplarıyla kalırlar. Eğer ki başka bir dünyada hak yerini bulacaksa, burada kaybedilen bir şey haksızlık gören kişilere orada verilecekse, o verilen şey hayatı dolduran şey değildir; sadece bir tesellidir. Kaybedilen bir şeyin bir daha hiçbir zaman yeri doldurulamaz, çünkü kaybedilen şeye kaybolduğu anda ihtiyaç vardır.”
- “Normal insanlar aynı şekilde normaldirler. Deliler ise farklı farklı delidir.”
- “Normallik kurulan normlara boyun eğmekten başka bir şey değildir.”
Orjinal
Adı: Sestrata na Zigmund Frojd
Yazar
: Goce SMILEWSKI / 1975 -
Makedonya
Sayfa
Sayısı : 240
Yayınevi
: Nemesis Kitap
Yayın
Tarihi : 10/2015
Çeviri
: Levent ADEMOV
Tür
: Roman /Biyografi / Tarih
YAZAR
HAKKINDA
Goce
Smilevski 1975 yılında Makedonya'da doğmuştur. Üniversite
eğitimini tamamladıktan sonra ilk kitabı olan “Conversation with
Spinoza”'yı yayınlamıştır. Ardından yazdığı “Sestrata
na Zigmund Frojd” ( Freud'un Kız kardeşi) kitabı ile 2010
yılında AB Edebiyat ödülünü almıştır.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder