“Olağanüstü...Modern
bir yorumla sunulan sihir,efsane ve romantizm. Yazarın hayal gücü
ve hikaye anlatma yeteneği bu tür için biçilmiş kaftan.”
Romantic Times - Arka Kapak
Serinin
dört kitabını bitirdikten sonra biraz ara vermiştim. Ama her
idefix alışverişimde sürekli bir alınacaklara bir siparişlere
eklediğim son üç kitabı bir kerede aldım ve bu yıl içinde
hepsini okuyup bitirdim. Ara verince hem yazarın anlatımını,hem
türü özlediğimi farkettim. Kitabı elime alır almaz yaşadığım
heyecan ve “bakalım bu kitapla nasıl bir dünyaya gidiyoruz”
şeklinde ki delice beklentilerim tam bir komedi. Kitapla birlikte
hayal gücüm çalışmaya başlıyor ve her karakteri,her mekanı
yavaş yavaş oluşturuyorum. Ve hikaye ile birlikte, kendimi yarattığım dünyada buluyorum...
Yazar
bizi bu defa kahramanımız Mikki aracılığı ile güller diyarında
muhteşem bir serüvene götürüyor. Mikki, güllerinin güzelliği
ile bilinen Empusai ailesinin bir üyesidir. Bir hastane de çalışan
Mikki, aynı zamanda evinde ve bir serada güller yetiştirmektedir.
Bir gün hastane de yaşlıca ama çok güzel bir kadınla
karşılaşır. Bu kadın onun bir sonraki Empusai rahibesi olduğunu
anlar çünkü o da bir zamanlar bu işin içinde olmuştur.Bu arada
sürekli riyasında boynuzlu ama erkek vücuduna sahip bir yaratık
görmektedir. Psikolog olan yakın arkadaşı ile rüyalarını
paylaşmıştır ve o da bir erkek arkadaşı olması gerektiğine
kanaat getirmiştir. Mikki bir akşam kötü geçen bir randevudan
sonra evine döner ve kanı ile gülleri sular. Bu onun aile
büyüklerinin gülleri güzelleştirmek için yaptığı bir
ritüeldir ancak bu defa bir farkı olur ve bu ritüelle serada ki
Minatorus heykelinin tutsaklık büyüsünü bozar ve Minatorus
Mikki'yi güller diyarına götürür. Kendine geldiğinde tanrıça
Hekate ile tanışır ve neden, nasıl orada olduğunu öğrenir.
Minatorus rüyalarında gördüğü yaratıktır ve onunda kim
olduğunu öğrenecektir. Mikki'nin görevi rahibeliğini kabul edip
gülleri kanı ile sulamasıdır. Çünkü güller ölmek üzeredir.
Ancak bu bir kurban verme olayıdır ki bunu çok sonradan öğrenir.
Ölmesi gerekecektir. Tüm bunlarla uğraşırken diğer yandan
herkesin kendisinden tiksindiği,korkutuğu ve sevmediği Minatorus'a
aşık olur. Hekate bunu öğrenince pek memnun olmayacaktır ve
işler iyice karışacaktır.
Serinin
diğer kitaplarından bir miktar farklı gibi görünse de yine başka
bir diyarda geçmesi ile beni büyüleyen, Minatorus'a başka bir
açıdan bakmamı sağlamış (ki bundan sonra Minatorus asla eskisi
gibi olmayacak benim için), yine içinde ince esprilerin uçuştuğu
ve çok iyi bir kurguydu. Sürükleyici ve çok keyifliydi. Biraz
kasvetli olsa da, hikaye ve tasvirler kitabı inanılmaz çekici bir
hale getirmiş. Bir yerde Mikki'nin bir söylemi oldu ki onu buraya
yazmadan geçemeyeceğim;
"Ve
işte sana son dakika haberi : O beş para etmez dediğin romantik
kitaplar diğer türlerdeki bütün kitaplardan çok daha fazla
satılıyor. İhtiraslı ve güçlü kadınlarla birlikte onurlu,
kahraman erkeklerin olduğu dünyalar yaratıyorlar. Onları okumayı
denemelisin. Bu hor gördüğün kadın yazarlar, sana gerçek bir
erkek olmak için nelere ihtiyaç duyduğunu rahatlıkla
öğretebilirler."

Keyifli
okumalar diliyorum,Minatorus'u sevin, o çok yalnız ve sevgisiz :(
Sevgilerimle...
Orjinal
Adı: GODDESS of The ROSE
Yazar
: P.C.CAST / 1960-ABD
Sayfa
Sayısı : 432
Yayınevi
: PEGASUS YAYINLARI
Yayın
Tarihi : 10/2011 – 1. BASKI
Çeviri
: MÜGE KOCAMAN ÖZÇELİK
Tür
: ROMAN / FANTASTİK
YAZAR
HAKKINDA;
1960
ABD doğumlu yazar P.C. Cast, romantik/fantazi dalında yazdığı
kitaplarla öne çıkmıştır. 7 kitaptan oluşan Tanrıça Serisi
ile çeşitli ödüller kazanan yazarın en büyük başarısı, kızı
Kristin Cast ile birlikte yazdığı “Gece Evi” serisi olmuştur.
2005 yılında kaleme almaya başladıkları seri 12 kitaptan
oluşmaktadır. Yazmaya devam eden yazarın “Gece Evi” serisi
film hakları Davis film tarafından satın alınmıştır.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder