PROFESÖR / JOHN KATZENBACH

Aklının sana oynadığı oyuna ne kadar direnebilirsin?” Kapak Yazısı

       Yazarın, geçen sene Psikoanalist isimli kitabını beğenerek okumuştum. İlk okuduğunuz kitabın iyi olması yazar adına tabi ki referans oluyor ve diğer kitaplarını da takip ediyorsunuz. Bu kitabını da böyle edindim. Benzer bir hikaye bekliyordum ancak çok daha farklı ve en az ilki kadar sürükleyici bir kitapla karşılaştım.
       Kitabımız, psikoloji profesörü olan Adrian'ın ileri derecede demans hastası olduğunu öğrenmesi ile başlıyor. Bu hastalık sebebi ile hayaller görmekte ve ciddi unutkanlıklar yaşamaktadır. Doktorunun yanından ayrıldıktan sonra, yaşadığı şok ve bununla yaşamak yerine ölümü tercih etme düşünceleri içerisinde evine gitmektedir. Bu arada 16 yaşındaki Jennifer,annesi ve üvey babası ile yaşadığı evden kimbilir kaçıncı defa tekrar kaçmıştır. Evinden uzaklaşıp yolda yürürken bir araba yanaşır ve Jennifer'ı kaçırır. Adrian'da o sırada oradan geçmektedir ve olaya şahit olur. Ancak bu gerçek midir yoksa hasta olan zihninin bir oyunu mudur bir türlü emin olamaz ve polise gidip durumu bildirir. Bundan sonra kitabımız üç farklı koldan ilerlemektedir. Adrian hayatına son vermek niyetindedir ancak ilk önce gözlerinin önünde kaçırılan kızı bulması gerekmektedir. Bu süreçte ölmüş olan aile bireylerinin hayalleri ile konuşarak kendi araştırmasını sürdürmektedir. Polis,çevreden topladığı bilgiler ve Adrian'ın zorlaması ile Jennifer'ı aramaktadır. Üçüncü kolda ise hikayenin en üzücü ve rahatsız edici tarafı vardır. Jennifer, What Comes Next adlı internet sitesi sahipleri Linda ve Michael isimli çift tarafından bir odaya kapatılmış,kendisine 4 numara ismi verilmiştir. İçerisinde kameralar bulunan oda da Jennifer'a sistematik olarak işkence edilmektedir. Ve bu süreçleri online olarak, dünyanın dört bir yanındaki hastalıklı zengin insanların izlemesi için paylaşmaktadırlar. Jennifer'ın içinde bulunduğu ruh hali ve yaşadığı acılar ise insanın içini acıtmaktadır.
       Kitap, dil ve anlatım olarak gayet akıcı ve anlaşılır. Kurgu ise gerçekten çok başarılı. Ben,parça parça ilerleyecek şekilde bölümlere ayrılmış yazım şeklinden pek hoşlanmazdım ancak,bu kitapta oldukça keyif aldığımı söyleyebilirim. Zaman zaman profesörün hayaller aleminde geçirdiği zamanları sıkıcı bulsam da genel olarak başarılı bir kitap.
       İşlediği konu itibarı ile de aslında dikkat çekici olduğunu düşünüyorum. İnsanların bu şekilde işkencelerle, hastalıklı bir eğlence ve zevk unsuru olarak kullanıldığını bazı dizi bölümlerinde ve film konusu olarak görmüştüm. Gerçekliğinin de mümkün olduğu bir zamanda ve dünyada yaşıyoruz maalesef. Görmediğimiz ya da yaşamadığımız şeyleri kabullenmekte zorluk çektiğimiz düşünülürse kitabın konusu bu manada boşluk doldurabilecek kadar iyi tasarlanmış. Jennifer'ın ruh hali ve yaşadıkları oldukça detaylı ve okurken strese girecek kadar gerçekçi anlatılmış.
       Bu Koridor neden kapakları inatla benzer tasarlıyor onu da anlamış değilim. İlk başta hoşuma gitmiş olsa da artık rahatsız edici buluyorum. Kitapları yan yana koyduğunuzda aynı kitabın serisi gibi duruyor. Halbuki farklı yazarlar ve farklı içerikler. Kapak, kitabın içeriğini yansıtmalı hatta hissettirmeli diye düşünüyorum. Bence artık kapak tasarımı konusuna bir el atmaları gerek.
       Kitabın, iyi bir konusu,başarılı bir kurgusu ve sürükleyici bir anlatımı var. Zihninizde yeterince iyi canlandırdığınızda film tadında bir okuma olabiliyor... Keyifle okunabilecek bir çalışma,tavsiye ederim. 04/12/2015
Keyifli okumalar.
Sevgilerimle... :)


Orjinal Adı: WHAT COMES NEXT ( DEER PROFESOR)
Yazar : JOHN KATZENBACH / 1950 - ABD
Sayfa Sayısı : 512
Yayınevi : KORİDOR YAYINCILIK
Yayın Tarihi : 2013 / 1.baskı
Çeviri : ENDER NAİL
Tür : ROMAN / POLİSİYE

                                                                                                                                                                                


YAZAR HAKKINDA;
23 Haziran 1950 ABD doğumlu yazar John Katzenbach, eski ABD Başsavcısının oğludur. Katzenbach bir süre, Miami Herald ve Miami News yayınları için ceza mahkemesi muhabirliği yapmıtır. Ayrıca Heralp Tropic dergisinde yazarlık yapmıştır.
Gazetecilik kariyerini kitap yazmak için bırakmış ve 1982'de ilk kitabını yazmıştır. “Heat of the Summer”adlı bu kitabının “The Mean Season” adı ile filmi yapıldı ve başrolde Kurt Russell oynadı. 1999 yılında yazdığı bir diğer kitabı “Hart'a War”'ı yayımladı ve 2002 yılında bu kitabında aynı isimle filmi yapıldı.Eşi ile birlikte Massachusetts'te yaşayan yazarın toplam 14 kitabı bulunmaktadır ve bunların 5 tanesi Koridor Yayıncılık tarafından dilimize çevrilip yayınlanmıştır.



Devamını oku »

KLASİK YUNAN MİTOLOJİSİ / ŞEFİK CAN

       Mitolojiye merakı olanlar,mitleri okumaktan keyif alanlar için, içerik olarak çok zengin ve içindeki çizimlerle okuması daha keyifli hale getirilmiş akademik içerikli bir kitap. Lisede sanat tarihi dersiyle başlayan mitoloji merakım bu yönde çalışmaları okumamla devam etti. Okudukça daha çok sevdim ve daha fazlasını merak etmeye başladım. Yunan mitolojisi ile başlayıp Çin ve Japon mitlerine doğru uzandım. Ama bana bir şekilde, hep Yunan mitolojisi daha ilgi çekici ve keyifli gelmiştir. Ve bu konuda okuduğum en iyi kitap bu olmuştur.
       Şefik CAN'ın 1970 yılında kaleme aldığı bu çalışma İnkılap Kitabevi tarafından yayınlanmıştır. Benim aldığım 5. baskısı diğer baskılardan daha geniş bir içeriğe sahip. Gördüğü ilgi nedeniyle kitaba daha fazla detay eklenmiş ve sonundaki sözlük bölümü geliştirilmiştir. Yazar, mitoloji tanımı ve mitlerin doğuşu hakkında verdiği bilgilerle başlayan kitap, Yunan theogonisi ile devam etmiştir. Yunan tanrılarının varoluşundan sonra insanın yaratılışı ve sırası ile mitlerin anlatımını içermektedir. Kitap yazıldığı yıla ve konusuna bakıldığında, okunması gerçekten çok rahat,keyifli ve anlaşılır şekilde hazırlanmış. Yunan mitolojisine dair her türlü bilgi ve mite rahatlıkla ulaşılabilen kitapta anlatımlar çizimlerle güçlendirilmiş. Bu durum mitleri daha gerçekçi bir hale getirmiş. Bu yönüyle kitabı çok başarılı bulduğumu söyleyebilirim. Kitabın ortasında dönemin haritası orijinal isimleriyle bulunmaktadır. 389.sayfadan itibarende geniş sözlüğe ulaşıyoruz. Bu sözlükte kitapta yer alan ve almayan tanrılardan,kahramanlardan başka, en ünlü kişilerin,denizlerin,dağların,ırmakların adları ve detayları alfabetik sırası ile bulunmaktadır. Yazar önceliği ülkemizde geçen mitlere verdiğini belirtmiş ve bunları oldukça detaylı anlatmıştır.
       Yunan mitolojisine merakınız varsa ve hem sözlük olabilecek hemde mitleri okuyabileceğiniz, anlatımı akıcı ve keyifli,zengin içerikli bir kitap isterseniz bu kitap kesinlikle size göre. Mitolojiye giriş içinde kullanılabilir bir çalışma. Bu kitapla başlayan mitoloji yolculuğunuz bu alanda daha fazla kitap okumanıza sebep olabilir :)
       Bu tarz çalışmaların hayal gücünü geliştiren bir etkisi olduğuna inanıyorum. Ve mitlerin her ne kadar gerçek olmayan hikayeler olduğu söylense de, birebir olmasa bile mutlaka bir şeylerin etkisi ile bu hikayelerin ortaya çıktığına inanıyorum. Yani bir yerlerinde bir gerçeklik olmalı diye düşünüyorum.Ya da böyle düşünmek hoşuma gidiyor olabilir :)
       Okuyacak olanlara şimdiden keyifli okumalar dilerim. Benzer çalışmalar okuyan arkadaşlarda önerilerde bulunursa sevinirim. 04/01/2016
Sevgilerimle.


Orjinal Adı: Klasik Yunan Mitolojisi
Yazar : Şefik CAN / 1910 - Erzurum
Sayfa Sayısı : 543
Yayınevi : İnkılap Kitabevi
Tür : Mitoloji

                                                                                                                                                                            

YAZAR HAKKINDA
     22 Haziran 1909 yılında Erzurum'da doğmuştur. Türk mütefekkiri, mutasavvıf, araştırmacı yazar, emekli albay, şair, edebiyat öğretmenliği gibi çok yönlü bir kişiliğe sahipti. Yazar aynı zamanda Mevlana'nın öğretilerini hayatına en iyi şekilde geçiren engin şahsiyetlerdendir. Ömrünü Mevlana'ya ve onun eserlerini anlayıp,anlatmaya adamıştır. 23 Ocak 2005 yılında vefat etmiştir.

Devamını oku »

GÜL TANRIÇASI / P.C. CAST - TANRIÇA SERİSİ 4. KİTAP

Olağanüstü...Modern bir yorumla sunulan sihir,efsane ve romantizm. Yazarın hayal gücü ve hikaye anlatma yeteneği bu tür için biçilmiş kaftan.” Romantic Times - Arka Kapak

       Serinin dört kitabını bitirdikten sonra biraz ara vermiştim. Ama her idefix alışverişimde sürekli bir alınacaklara bir siparişlere eklediğim son üç kitabı bir kerede aldım ve bu yıl içinde hepsini okuyup bitirdim. Ara verince hem yazarın anlatımını,hem türü özlediğimi farkettim. Kitabı elime alır almaz yaşadığım heyecan ve “bakalım bu kitapla nasıl bir dünyaya gidiyoruz” şeklinde ki delice beklentilerim tam bir komedi. Kitapla birlikte hayal gücüm çalışmaya başlıyor ve her karakteri,her mekanı yavaş yavaş oluşturuyorum. Ve hikaye ile birlikte, kendimi yarattığım dünyada buluyorum...
       Yazar bizi bu defa kahramanımız Mikki aracılığı ile güller diyarında muhteşem bir serüvene götürüyor. Mikki, güllerinin güzelliği ile bilinen Empusai ailesinin bir üyesidir. Bir hastane de çalışan Mikki, aynı zamanda evinde ve bir serada güller yetiştirmektedir. Bir gün hastane de yaşlıca ama çok güzel bir kadınla karşılaşır. Bu kadın onun bir sonraki Empusai rahibesi olduğunu anlar çünkü o da bir zamanlar bu işin içinde olmuştur.Bu arada sürekli riyasında boynuzlu ama erkek vücuduna sahip bir yaratık görmektedir. Psikolog olan yakın arkadaşı ile rüyalarını paylaşmıştır ve o da bir erkek arkadaşı olması gerektiğine kanaat getirmiştir. Mikki bir akşam kötü geçen bir randevudan sonra evine döner ve kanı ile gülleri sular. Bu onun aile büyüklerinin gülleri güzelleştirmek için yaptığı bir ritüeldir ancak bu defa bir farkı olur ve bu ritüelle serada ki Minatorus heykelinin tutsaklık büyüsünü bozar ve Minatorus Mikki'yi güller diyarına götürür. Kendine geldiğinde tanrıça Hekate ile tanışır ve neden, nasıl orada olduğunu öğrenir. Minatorus rüyalarında gördüğü yaratıktır ve onunda kim olduğunu öğrenecektir. Mikki'nin görevi rahibeliğini kabul edip gülleri kanı ile sulamasıdır. Çünkü güller ölmek üzeredir. Ancak bu bir kurban verme olayıdır ki bunu çok sonradan öğrenir. Ölmesi gerekecektir. Tüm bunlarla uğraşırken diğer yandan herkesin kendisinden tiksindiği,korkutuğu ve sevmediği Minatorus'a aşık olur. Hekate bunu öğrenince pek memnun olmayacaktır ve işler iyice karışacaktır.
       Serinin diğer kitaplarından bir miktar farklı gibi görünse de yine başka bir diyarda geçmesi ile beni büyüleyen, Minatorus'a başka bir açıdan bakmamı sağlamış (ki bundan sonra Minatorus asla eskisi gibi olmayacak benim için), yine içinde ince esprilerin uçuştuğu ve çok iyi bir kurguydu. Sürükleyici ve çok keyifliydi. Biraz kasvetli olsa da, hikaye ve tasvirler kitabı inanılmaz çekici bir hale getirmiş. Bir yerde Mikki'nin bir söylemi oldu ki onu buraya yazmadan geçemeyeceğim;

"Ve işte sana son dakika haberi : O beş para etmez dediğin romantik kitaplar diğer türlerdeki bütün kitaplardan çok daha fazla satılıyor. İhtiraslı ve güçlü kadınlarla birlikte onurlu, kahraman erkeklerin olduğu dünyalar yaratıyorlar. Onları okumayı denemelisin. Bu hor gördüğün kadın yazarlar, sana gerçek bir erkek olmak için nelere ihtiyaç duyduğunu rahatlıkla öğretebilirler."

       Bu satırları okuyunca bir an kendimden şüphe etmiş olsam da hayır kesinlikle ben mitoloji aşkına bu seriyi okuyorum. Mitolojiyi böylesi keyifli ve bambaşka bir bakış açısı ile okuyacak pek kaynak olduğu söylenemez... Beni cezbeden öncelikle mitoloji ile günümüzün çok iyi harmanlanmış olması, sihirler,büyüler,incelikle yapılmış espriler ve mekan olarak bilinmeyen diyarlara yolculuk yapabilme şansım diyebilirim. Sonra aşk zaten kaçınılmaz bir şekilde okunup,hissediliyor. İnsanı hem güldürebilen,hem hayatın içinde zaman zaman düşündürebilen ve en nihayetinde bir şekilde hüzünlendirebilen farklı ve bambaşka bir seri işte...Dördüncü kitabı yorumluyorum ve hala aynı fikirdeyim. Seri devam eder ve ben mutlaka tavsiye ederim :)08/12/2015
Keyifli okumalar diliyorum,Minatorus'u sevin, o çok yalnız ve sevgisiz :(
Sevgilerimle...





Orjinal Adı: GODDESS of The ROSE
Yazar : P.C.CAST / 1960-ABD
Sayfa Sayısı : 432
Yayınevi : PEGASUS YAYINLARI
Yayın Tarihi : 10/2011 – 1. BASKI
Çeviri : MÜGE KOCAMAN ÖZÇELİK
Tür : ROMAN / FANTASTİK

                                                                                                                                                                               


YAZAR HAKKINDA;

1960 ABD doğumlu yazar P.C. Cast, romantik/fantazi dalında yazdığı kitaplarla öne çıkmıştır. 7 kitaptan oluşan Tanrıça Serisi ile çeşitli ödüller kazanan yazarın en büyük başarısı, kızı Kristin Cast ile birlikte yazdığı “Gece Evi” serisi olmuştur. 2005 yılında kaleme almaya başladıkları seri 12 kitaptan oluşmaktadır. Yazmaya devam eden yazarın “Gece Evi” serisi film hakları Davis film tarafından satın alınmıştır.


Devamını oku »

DA VINCI ŞİFRESİ / DAN BROWN

       Zaman ne çabuk geçiyor, daha dün gibi Dan Brown kitaplarına kendimi kaptırışım. 2004 yılında Da Vinci Şifresi ile başlayıp en son “Kayıp Sembol” kitabını okuduğum Brown, zekasına ve kurgusuna hayranlık duyduğum nadir yazarlardandır.
       Harvard Üniversitesi Simge-Bilim profesörü olan Robert Langdon, Paris'te bir iş seyahatindeyken bir gece yarısı, Louvre'un müdürünün öldürüldüğü haberini alır ve olay yerine gider. Buradaki incelemelerinde müdürün ölmeden önce onlara, bir sırrı açığa çıkarak ipuçları bıraktığını anlar. Ve bu sır Mona Lisa tablosunun içine gizlenmiştir. Langdon, bir kriptoloji uzmanı olan Sophie Neveu ile birlikte bu ipuçlarını takip ederken bir yandanda suçlu pozisyonuna düşer. Aynı zamanda içinde,Newton, Botticelli, Victor Hugo ve Da Vinci'nin de bulunduğu Sion tarikatının da konu ile ilgisi vardır. Öldürülen müze müdürü bu taikatın son üyesidir ve kutsal kaseyi korumakla görevlidir. Ölümünün ardından Opus Dei denen kilise ve öğretmen lakaplı biri daha bu sırrın peşine düşmüştür. Langdon ve Neveu bir yandan cinayeti aydınlatmaya çalışırken, bir yandan polislerden ve Opus Dei ile öğretmenden kaçarlar. Ve hepsinden öte, takip ettikleri ipuçları ile tarihi yeniden yazmaktadırlar.
       Bir polisiye film izler gibi hissettiren,inanılmaz sürükleyici ve aşırı bilgi yüklü çok iyi bir kurgu gerçekten. Hem kitabı okurken,hem okuduklarınızı araştırırken bir çok şey öğrenebiliyorsunuz. Konu biraz karışık gibi görünse de sürükleyiciliği o kadar iyi ki saatler içerisinde okuyup bitirebiliyorsunuz. Dili ve anlatımı anlaşılır, çeviri,konu,kurgu ve karakterler de iyi olunca su gibi bir kitap olmuş diyebilirim.

Okumayan pek kimse kaldığını zannetmiyorum,döneminin hit kitaplarındandır. Hatta, Dan Brown'un sonraki kitapları da bu kadar çok bilinince kaçıranlar da yakalamıştır diye düşünüyorum. Hiç biri olmazsa 19 Mayıs 2006 yılında kitap,beyaz perdeye uyarlanmıştır. Filmini de izlediğim halde yine her zaman ki gibi kitabı tek geçeceğim. Tom Hanks ve Jean Reno oyunculuk konusunda her ne kadar hayran olduğum karakterler olsa da, bunun bir kitap uyarlaması olması,kitabı benim için ister istemez ilk sıraya koyuyor. Ama oldukça emek verilmiş ve iyi bir filmdi. Kısa yoldan gitmek isteyenler filmi de izleyerek Dan Brown ile tanışabilir diye düşünüyorum. 

Film Afişi


       Gelelim kitabın etkilerine...Kitaptaki ana tema, İsa'nın soyunun devam ettiği, Magdalalı Meryem'in İsa'nın eşi olduğu ve İsa öldüğünde Meryem'in hamile olduğu yönündedir. Bu şekilde bakıldığında Brown, bu kurgu ile İsa'nın, Vatikan'ın iddia ettiği gibi kutsal biri olmadığı tezini ortaya koymuştur. Bu nedenle Vatikan,hiçbir hristiyan'ın bu kitabı okumasını istemediğini açıklamış,bunun Hristiyanlığa yapılan çirkin bir saldırı olduğunu iddia etmiştir. Ancak kitap o kadar başarılı oldu ki dünya genelinde 40'tan fazla dile çevrildi ve yayınlandığı ülkelerde en çok satanların başında yer aldı.
       Tıpkı bir puzzle gibi örülmüş kurgusyla polisiye seven herkese tavsiye edeceğim bir çalışma. Tabi hala okumayan kaldıysa :) Boş bir vaktinizde izlemediyseniz filmini de tavsiye ederim, Tom Hanks ve Jean Reno oyunculukları ve kaliteleriyle yine göz dolduran bir performans sergiliyorlar. 25/12/2015
Şimdiden keyifli okumalar,
Sevgilerimle :)



Orjinal Adı: The Da Vinci Code
Yazar : Dan Brown / 1964 - ABD
Sayfa Sayısı : 495
Yayınevi : Altın Kitaplar
Yayın Tarihi : 04/2004
Çeviri : Petek Demir
Tür : Roman / Polisiye

                                                                                                                                                                           
22 Haziran 1964 yılında Amerka'da doğan Dan Brown, Başkanlık ödülü kazanmış matematik profesörü bir baba ve ilahiyat sanatçısı olan bir annenin oğlu olarak bilim ve din gibi felsefelerin egemen olduğu bir ortamda büyüdü. Eğitim hayatından sonra bir süre okuduğu okulda İngilizce öğretmenliği yaptıktan sonra şifre çözme ve gizli örgütlere duyduğu ilgi üzerine, 1996 yılında ilk romanı olan “Dijital Kale” yi yayınladı. Ardından 2000 yılında, içinde bulunduğu bilim,din paradoksundan esinlenerek kaleme aldığı “Melekler ve Şeytanlar” adlı kitabını yayınladı. 2001 yılında yayınladığı, tekno-gerilim türündeki sayılı eserlerden biri olan “İhanet Noktası”nda politikada ahlak,gizli teknoloji gibi konuları işledi. Büyük babasının mason olduğunu açıklayan Brown'un 2009 yılında yayınladığı “Kayıp Sembol” adlı kitabında masonları işlemiş olmasının nedeni buna bağlanmıştır. Son olarak 2013 yılında “Cehennem” adlı kitabını yayınlayan Brown hala Amerika'da yaşamaya devam etmektedir. Sanat tarihçisi ve ressam olan eşi Blythe, araştırmalarına yardımcı olmakta ve kitaplarına fon sağlamaktadır.
www.danbrown.com



Devamını oku »

BİR GARİP AŞK ÖYKÜSÜ / CARL-JOHAN VALLGREN

İnsan bir hayat yaşadığını sanır", diye içinden bir sesin tısladığını duydu, ama hayat bizim içimizde yaşar. Ve biz onu tükettiğimizde, bizsiz devam eder.”Kitaptan alıntı

       Bir Garip Aşk Öyküsü, İsveçli yazar Carl-Johan Vallgren'in dilimizde yayınlanan ilk kitabıdır. Yazar, 2002 yılında yayınladığı bu eser ile İsveç'in en önemli edebiyat ödülü olan August'u ve yine edebiyat dalında bir çok ödül kazandı. Kitabın edebi anlamda çok iyi bir çalışma olduğunu okurken farketmemeniz mümkün değil. Ben kitabı bir kaç yıl önce kitap fuarında,Metis yayınlarındaki bir arkadaşın kıymetli tavsiyesi ile almıştım. Kendisini tanımıyorum,teşekkür etme şansım hiç olmayacak ama böyle iyi bir eserle ve yazarla tanıştırdığı için mutluyum.
       Herkül, 19.yy başlarında Königsberg'de bir genelevde biçimsiz,şekilsiz bir hilkat garibesi olarak doğar. Aynı zamanda sağır ve dilsiz olan Herkül'ün çok özel bir yeteneği vardır. İnsanların aklından geçenleri okuyabilmekte,kalplerinde olan biten her şeyi bilmektedir. Onunla aynı gün,aynı evde dünyaya gelen ve çok güzel bir kız olan Henriette ile birlikte büyürler ve aralarında çok özel bir sevgi bağı oluşur.Herkül'ün durumu göz önüne alınınca tabi ki bu aşk insanların kabullenebileceği bir durum değildir. Henriette'nin ergenlik çağına gelipte ilk müşterisine sunulmasıyla olayların yönü değişir ve Herkül'ü Henriette'den uzaklaştırılır. Görüntüsü yüzünden, içinde şeytan olduğu gerekçesiyle kilise tarafından bir sürü işkenceden geçecek, tımarhaneler,ucube sirkleri,gösterilerle bir yandan da yeteneği yüzünden başına bela olan insanlardan kaçacaktır.Bu süreçte bir çok haksızlığa karşı durur,insanların kötülüklerine,zalimliklerine,sapkınlıklarına şahit olur. Bu tutumlar karşısında kimi zaman felsefi,kimi zamanda psikolojik çerçevelerden olayları değerlendirir. Bu değerlendirmeler, bizlerinde insanlığı,kendimizi sorgulamamıza neden olur. Herkül'ü öfke,kin ve nefretle dolduran tüm bu olaylar karşısında gösterdiği tepkiler ise, hikayenin apayrı bir tarafı. Bu noktada onu yargılamaya başlıyoruz hemen ancak, şartları ve yaşadıkları ile içinde bulunduğu durumları yeterince göz önünde bulunduruyor muyuz? Herkül yaşlı bir adam olana dek hikaye sürer ve bu süreçte Henriette'i asla unutmaz ve ona olan aşkı asla bitmez...
       Yazar bu aşkı 19.yy Almanya'sında anlatıyor ve tamamen kurgu bir çalışma. Ancak burada en önemli nokta, aslında aşktan ziyade dönemin insanlarındaki yozlaşmaya,eşitsizlik ve adaletsizliğe, kutsal adledilen şeylere gösterilen saygısızlığa ve çıkarlar doğrultusunda nasıl kullanıldığına, alt sınıftaki insanların yaşadıklarına dikkat çekiyor. İnsanların en büyük sorunlarından biridir belki de, farklı olanı ötekileştirmek,yargılamak,kabul etmemek hatta kötü ilan etmek. Tanıma,öğrenme iç güdüsü ile değilde korkarak ve korunma iç güdüsü ile hareket etmek. Herkül'de bu saçma yaklaşımdan fazlasıyla payını alıyor ve kitapta bu ötekileştirmeyi, oldukça açık ve net okuyabiliyoruz.
       Yazarın hayal gücü gerçekten çok güçlü,tıpkı kalemi gibi. Anlatımı oldukça sürükleyici. Çevirinin kaliteli oluşu kitabı anlatım yönünden ön plana çıkarıyor. Baştan sona sıkılmadan, heyecanla okunabilen bir kitap. Sonlara doğru daha durgunlaşsa da konu gidişatına uygun olduğunu düşünüyorum.
       Kitabın çok fazla duyulmamış ve bilinmiyor oluşu beni bir bakıma üzüyor, çünkü hem içerdiği mesajlar ve sorgulamalar hem de edebi yönü ile mutlaka okuması gereken kitaplardan biri olduğunu düşünüyorum. Birkaç sene önce okumuş olmama rağmen etkisi kolay geçmeyen bir kitaptır. 09/12/2015
Umarım bu harika kitap içinde küçücük bir zaman ayırabilirsiniz, mutlaka tavsiye ediyorum.
Sevgilerimle. :)



Orjinal Adı: DEN VIDUNDERLIGA KARLEKENS HISTORIA
Yazar : CARL-JOHAN VALLGREN / 1964 - İSVEÇ
Sayfa Sayısı : 309
Yayınevi : METİS YAYINCILIK
Yayın Tarihi : 10/2006
Çeviri : ALİ ARDA
Tür : ROMAN

                                                                                                                               


YAZAR HAKKINDA;
Carl-Johan Vallgren, 26 Temmuz 1964 yılında İsveçte doğmuştur. Yazar,müzisyen ve rock şarkıcısıdır. 1987 yılında ilk kitabı olan “Nomaderna”yı yayınladı. Söz ve müzikleri kendine ait çıkardığı albümlerle müzik piyasasında adını duyurdu. Daha sonra “Bir Garip Aşk Öyküsü” adlı kitabı yayınlayan Vallgren, bu kitabı ile Augustus Ödülüne layık görüldü. 2003 ve 2006 yıllarında iki farklı filmde aktörlük yaptı. Stockholm'de yaşamaya devam eden yazarın 12 adet kitabı vardır ve bir çok dile çevrilerek farklı ülkelerde yayınlanmıştır.
Kişisel web adresi;   http://www.vallgren.nu/

Devamını oku »

AKLINDAN BİR SAYI TUT / JOHN VERDON

Seni o kadar iyi tanıyorum ki ne düşündüğünü biliyorum...” Kapak Yazısı

       Geçtiğimiz aylarda okuduğum ve gerçekten çok keyif aldığım bir kitap. Yazarın ilk kitabı olduğunu da dikkate alırsak gerçekten iyi bir iş çıkarmış. Ve konunun ehli olduğunu düşündüğümüz yazarları dahi etkileyen bir kurgu ortaya çıkarmıştır.
       Dave 47 yaşında,emekli olmuş bir cinayet dedektifidir. Mesleği gereği düzensiz hayatının ardından, eşi ile birlikte şehir dışında bir kırsala yerleşmiş ve uzun zamandır özlemini çektiği düzenli bir hayata geçmek için uğraşmaya başlamışlardır. Mark, Dave'in yıllar öncesinden bir dostudur ve bir gün bir imzasız mektup alır. Aklından bir sayı tutması istenmektedir. Ve yanında küçük bir zarfta başka bir notla tuttuğu sayıyı bulacaktır. Mark'a mektuplar gelmeye devam eder ve bunlarda belirtilen kod isim ile adrese ödemesi istenen bir çek vardır. Mark, bu çeki yollar ancak çek ona geri gelmiştir. Eski arkadaşı Dave'i arayan Mark, olayları anlatır ve ondan yardım ister. Dave yardım isteğini gönülsüzde olsa kabul eder ancak olaylar öyle beklenmedik şekillerde gelişir ki artık Dave bu oyunun bir parçası haline gelmiştir. Arkadaşı Mark evinde ölü bulunur ve araştırdıklarında benzer şekilde ölen farklı kurbanlar olduğu da ortaya çıkar. Dave artık bu davayı çözmek ve katili ortaya çıkarmak zorundadır. Çünkü o da artık katilin kurbanlar listesinde yerini almıştır.
       Gerilim ve polisiye seven tüm okurların gerçekten büyük bir keyif alarak okuyacağı bir kitap. 475 sayfanın nasıl bittiğini, sayfaların nasıl akıp gittiğini anlamadım. Ard arda gelen mektuplar, bırakılan ipuçları, şaşırtıcı bir şekilde insanı kitabın içine çekiyor. Yazar bunların zamanlamalarını o kadar iyi ayarlamış ki hiç kopmadan, aynı merak ve heyecanla sonuna kadar kitabı okutuyor. Kurbanlara ve katile dair enteresan bilgiler veren yazar,okuru kitap boyunca şaşırtmaya da devam ediyor. Gerçekten çok zekice kurgulandığını başından sonuna kadar hem gösteriyor hem hissettiriyor.
       Kitabın çevirisinin iyi olduğunu düşünüyorum, anlatımla ilgili hiç bir sıkıntı yaşamadan gayet rahat okunuyor. Koridor Yayıncılık,kaptırmış bir kapak stili hep öyle gidiyor. Kitabın orjinal kapağını yazarın sitesinden inceledim ve çok daha fazla beğendim. Bu birbirinin aynı kapaklar, tüm kitapları bir seri gibi gösteriyor. Keşke Koridor Yayınları serisi gibi değil de kitap içeriğini yansıtan, kitaba dair kapaklar tercih edilse diyorum ve kapağa her zaman ki gibi kocaman bir eksi veriyorum...

ORJİNAL KAPAK
       Yazar, reklam sektöründen emekli olduktan sonra eşi ile bir kırsalda yaşamaya karar veriyor ve emeklilik ürünü bu kitaplar ortaya çıkıyor. Bu şekliyle yazarın baş karakter Dave ile benzerliği de başka bir dikkat çeken nokta. Bu kitabın başarısının ardından yazar devam ediyor ve 4 kitap daha yayınlıyor. Dave emekliliğin tadını bir süre daha çıkartamayacak gibi görünüyor çünkü sonraki kitaplarda da yine dedektifimiz Dave :). Yazar, ben emekli olamıyorsam o da olamaz der gibi sanki ne dersiniz ?)
Polisiye gerilim türü bu kitabı, türün sevenlerine mutlaka, türden uzak olanlara da "bir değişiklik fena olmaz belki" diyerek tavsiye ediyorum. 10/12/2015
Keyifli ve heyecanlı okumalar dilerim.
Sevgilerimle...


Orjinal Adı: Think of a Number
Yazar : John Verdon / 1942 - ABD
Sayfa Sayısı : 475
Yayınevi : Koridor Yayıncılık
Yayın Tarihi : 2011 / 1. baskı
Çeviri : Cemile Özyakan
Tür : Roman / Polisiye-Gerilim

                                                                                                                                 

YAZAR HAKKINDA;

John Verdon, 1942 yılında ABD'de doğmuştur. Reklam sektöründe uzun yıllar çalıştıktan sonra eşi ile birlikte Catskill dağları eteklerinde bir kırsala yerleştiler. Emekliliğinden iki sene sonra eşininde desteği ile ilk kitabı olan “Aklından Bir Sayı Tut”u yayınladı. Okurlar ve eleştirmenlerden aldığı olumlu eleştriler ve kitabının satış rakamlarından sonra yazmaya devam etti 4 kitap daha yazdı. Tüm kitapları Koridor Yayıncılık tarafından dilimize çevrilip yayınlanmıştır.




Devamını oku »

IŞIK TANRIÇASI / P.C. CAST - TANRIÇA SERİSİ 3. KİTAP

Mitoloji ve aşk dolu yepyeni bir tanrıça serisi romanı.” Arka Kapak

P.C. Cast serinin bu kitabında bir farklılık yaparak daha en baştan okurlarını şaşırtmayı başarıyor. Her zaman kahramanlarımız günümüz dünyasından Olympos'a giderdi ve olaylar hep orada yaşanırdı. Bu defa tanrıları ve tanrıçaları günümüz dünyasına getiriyor ve herşey bu zamanda yaşanıyor. Günümüz dünyasında alışkın olmayan Artemis ve Apollon'un hem ölümlülere,hemde dünyamıza bakış açılarını sonsuza dek değştirecek bir yolculuk...
       Dekoratör Pamela Gray her defasında hayal kırıkları ile biten aşklardan yorulmuş ve artık aşktan vazgeçmiştir. Bundan sonra artık tanrı gibi birine aşık olmak istemektedir. Bir gün iş nedeniyle yolu Las Vegas'a düşer ve hayatını değiştirecek olan olayları burada yaşamaya başlar.
Bu arada Zeus tanrı ve tanrıçaların günümüz dünyasında Las Vegas'a gelip gidebilmeleri için bir portal açar. Sadece hafta sonları açılacak olan bu portal, Apollon ve Artemis'in gecikmelerine aldırış etmeden vakti geldiğinde kapanır. Artık hiç bir güçleri olmadan dünya da sıkışıp kalmışlardır. Bu portal bir alışveriş merkezindedir ve o sırada orada olan Pamela'nın aşkla ilgili dileği Artemis'e ulaşır. Artemis bu dileği yerine getirmek için kardeşi olan ışık tanrısı Apollon'dan yardım ister ve Apollon ile Pamela arasında inanılmaz bir aşk başlar. Bir hafta boyunca birlikte geçirecekleri günlerin ardından portalın açılacağı zaman gelir ve hiç beklenmeyen bir olayla hepsinin hayatı alt üst olur.
       Bu kitabın sonu beni çok etkilemiş, hem hüzünlendirmiş hem gülümsetmiştir.Yine oldukça sürükleyici ve nasıl okuyup bitirdiğimi anlamadığım bir kitap oldu. Yazar yine harikalar yaratmış. Ancak ben Olympos'ta geçen hikayeleri daha çok sevdim diyebilirim. Çünkü bilmediğim bir dünyayı, yazarın tasvirleri ile gözümde canlandırırken daha bir hikayenin içinde hissediyorum kendimi. Ve bu mekanlar o kadar iyi ki gerçek dünya bütün cazibesini yitiriyor. Teknolojisi ve modernliğine rağmen...Kitabın sonunda ise bambaşka bir finalle karşılaştım ki şaşırtıcı ama çok yaratıcıydı. Yazarı bir kere daha takdir ettim ve bir yandan da acaba sonra ne olacak diye sormadan da edemedim. Kitap boyunca da Artemis ve Apollon'un günümüz dünyasına uyum sağlamak adına verdikleri uğraşlar ve birbirileri ile olan atışmaları gerçekten kahkaha attıracak kadar iyiydi.
       Mitoloji ile dolu,fantastik ve çok keyifli olan bu serinin okuduğum her kitabi nasıl olursa olsun mutlaka bir şekilde etkiliyor. Bu kitaptan sonra ilk defa bir seriyi bu kadar heyecanla takip ettiğimi gördüm. Neyse ki bütün seri yayınlanmıştı ki beklemek zorunda kalmadım...Üst üste okuyunca biraz karışabilir diye düşünüyorum o yüzden ben daha ciddi okumalarımın arasına ya da kendimi keyifsiz,depresif hissettiğim zamanlara , biraz kafa dağıtmak,biraz rahatlamak adına serpiştirerek okudum seriyi. O yüzden hepsini bir kerede almadım, yoksa tamamını bitirmeden bırakmazdım biliyorum :) Okuduktan sonra bir süre, hayalimde yarattığım o dünyanın tadını çıkarmak hoşuma gidiyordu bu da ayrı bir nokta. BaharTanrıçası'ndaki dünyanın hala hayranıyım,ölüler diyarı çok ayrı...
Piyasada bir benzeri daha olmayan bu seriyi yine ve ısrarla tavsiye diyorum :) 08/12/2015
Şimdiden keyifli okumalar dilerim.
Sevgilerimle :)





Orjinal Adı: GODDESS of LIGHT
Yazar : P.C.CAST / 1960-ABD
Sayfa Sayısı : 431
Yayınevi : PEGASUS YAYINLARI
Yayın Tarihi : 06/2011 – 1. BASKI
Çeviri : MÜGE KOCAMAN ÖZÇELİK
Tür : ROMAN / FANTASTİK

                                                                                                                                                                                


YAZAR HAKKINDA;
1960 ABD doğumlu yazar P.C. Cast, romantik/fantazi dalında yazdığı kitaplarla öne çıkmıştır. 7 kitaptan oluşan Tanrıça Serisi ile çeşitli ödüller kazanan yazarın en büyük başarısı, kızı Kristin Cast ile birlikte yazdığı “Gece Evi” serisi olmuştur. 2005 yılında kaleme almaya başladıkları seri 12 kitaptan oluşmaktadır. Yazmaya devam eden yazarın “Gece Evi” serisi film hakları Davis film tarafından satın alınmıştır.







Devamını oku »

KAN KİTAPLARI - 3 CİLT / CLIVE BARKER

Korku Edebiyatı'nın geleceğini gördüm, adı Clive Barker'dı...” Stephen King


2006 yılında, çalıştığım şirkette bir arkadaş bana Undying diye bir oyundan bahsetti. Bilgisayar oyunlarını sevenler dilini de az çok bilir. Fsp tarzında bir oyun ve korkudan oyunu bir türlü oynayamadığını, seslerin,müziklerin dehşet olduğunu söyledi. Velhasıl oyunun bir yerlerinde karşısına çıkan bir howler ve çıkarttığı ses onu sandalyeden düşürmeye yetmiş ve oyunu bırakmış...Oyunu istedim,aynı gece ışıkları kapattım,kulaklıkları taktım ve oyuna başladım. Clive Barker's Undying girişinden sonra yaşadığım paranoya inanılmazdı. Sürekli odanın içine bakıp durdum ve gerçekten korku denen duyguyu sonuna kadar yaşadım diyebilirim. Arkadaşımın aksine oyunu aynı gecenin sabahında bitirdim :) Oyun o kadar eski ki grafikler berbat ama hiç önemsemiyorsunuz, yarattığı gerilim eşsizdi!



       Son yıllarda grafik konusundaki ilerlermeleri düşünürseniz gerçeğe yakın oyunlar var ve çoğu gerçekten iyi ama ben bu oyundaki korku ve paranoyayı bir daha hiç yaşayamam derken Clive Barker's Jericho çıktı...



       Sonra kim bu Clive Barker denen adam diyerek peşine düştüm ve kitapları olduğunu gördüm. Hatta bazı korku filmlerindeki karakterleri onun yarattığını gördüm ki şaşırmadım,inanılmaz bir hayal gücü. Aynı zamanda yönetmen,senarist,tiyatro oyun yazarı, müzik ve resim alanlarında da ne kadar usta olduğunu gördüğüm Clive Barker'ın kitaplarını okumaya başlamam artık kaçınılmazdı ve 2006 yılında kitap fuarından aldığım Kan Kitapları ile başladım...
       Kan kitapları aslında 6 kitaplık bir seri. Oğlak Yayınları, serinin tamamının kendi yayınevinden çıkacağını belirtmiş olsa da sadece 3 kitabı yayınlandı. Epik Fantezi Edebiyatı denen kavramla tanışmamda bu kitaplarla oldu. Gerçekten bambaşka bir tür ve yaratılan dünyalar,varlıklar ve olaylar ciddi bir zekanın,iyi bir kalemin ürünü ise okumaya doyulmuyor.
       Kan Kitapları, içinde birbirinden bağımsız kısa hikayelerden oluşuyor. Her hikayede kahramanlar ve olaylar tamamen farklı...Barker,hikayelerin doyurucu olduğu takdirde uzun yazılardan daha etkili olduğuna inandığını belirtmiş ve kitaplarında bunu görmek mümkün. Kitapları da her zaman ki gibi geceleri okuma şansım oldu, başka türlüsünü düşünemezdim, hikayelerin etkisini ve yarattığı korkuyu arttırmanın en iyi yolu, doğru atmosferi yakalamış olmak diye düşünüyorum. Oyundan yola çıkarak kafamda oluşturduğumdan biraz daha farklı,bol bol et,kan ve ölüm kokan sayfalarda gezindim.             Oyunun sanırım görsel ve işitsel bir yanı da olduğu için yarattığı etki de kitaplarından farklı oldu. Kitaplardan etkilenmemek mümkün değil, eğer yeterince zorlayıp yarattığı ortamları ve varlıkları kafanızda canlandırabilirseniz işte o noktada korku dolu bir dünyaya adım atmış oluyorsunuz. Aslında tam olarak korku ile sınırlamak Barker'a haksızlık olacaktır. Felsefe eğitimini bambaşka bir boyutta eserlerine yansıttığına inanıyorum. O ölüm kadar yaşamı, kötülük kadar iyiliği de, romantizmi de bambaşka boyutlarda anlatmaktadır. Okuduğum 3 kitapta en çok etkilendiğim bölüm daha sonra film olarak beyaz perdeye aktarıldı.Onu da izledim ve evet Clive Barker'ı her yönüyle sevdiğime karar verdim. Hala bir benzeri olmadığını düşünüyorum. Nitekim bir karakterde bu kadar özelliğin ve yaratıcılığın bir arada bulunması gerçek bir deha olduğunun göstergesidir. Kitapları bambaşka bir dünya olan Barker'ın filmleri de çok başkadır. Stepken King gibi bir ustanın Barker için yaptığı yorum bence tartışmasız doğru ancak eksik bir yorum. İkisi de korku yazarı gibi görünse de Barker'ın kitaplarını ve King'in kitaplarını okuduğunuzda aslında ne kadar farklı olduklarını görmemek mümkün değil.

KAN KİTABI FİLM AFİŞİ
       Kitapları tek tek değerlendirme gereği duymuyorum,zaten hepsi kısa hikayelerden oluştuğu için ancak tarzı ve yazımı ile ilgili yorum yapabilirim. Vahşi bir yaratıcılığı olan,sürükleyici, ürkütücü, insanın aklını başından alabilecek kadar korkutucu bir şeyler okuyup adrenaline tavan yaptırmak isterseniz mutlaka ama mutlaka okumalısınız. Hala kitap yazmaya devam ediyor ve bir çoğu dilimize çevrildi. Gerilim değil gerçek korku filmlerini seviyorsanız filmlerini izlemelisiniz ve bilgisayar oyunlarından hoşlanıyorsanız oyunlarını oynamalısınız. (Grafiklere aldırış etmeden :) )
       Ve yine özellikle belirtmek isterim önce kitapları ile başlayın. Onu anlayın,tanıyın,tarzına aşina olun ki filmleri sizin için bir anlam kazanabilsin...
Gerçek bir Clive Barker hayranı olduğum doğrudur ve kendisini tek geçmeye devam edeceğim :)



Nedir bu Epik Fantezi Edebiyatı?
Gerçek dünyadan farklı olan, ikincil bir dünyada geçer. Coğrafi,dini,kültürel yapısı tamamen farklıdır. Hatta kiminde kendine ait haritalarda mevcuttur. Fantastik Edebiyat'ın alt türüdür.
Yüzüklerin Efendisi,Hobbit,Zaman Çarkı,Harry Potter serisi gibi örnekler bu alan içinde verilebilir.



Orjinal Adı: Books of Blood
Yazar : Clive Barker / 1952 - İngiltere
Sayfa Sayısı : 776 – 3 kitap toplam sayfa sayısı
Yayınevi : Oğlak Yayınları
Yayın Tarihi : 2004
Çeviri : Dost Körpe
Tür : Epik Fantezi

                                                                                                                              
YAZAR HAKKINDA;
1952 yılında Liverpool doğumolu olan Clive Barker,yazar,yönetmen,ressam ve yapımcıdır. Liverpool Üniversitesinde İngilizce ve Felsefe okumuştur. Gençliğinde tiyatro oyunları yazmaya başlamış,21 yaşında Londra'ya yerleşmiş ve 8 yıl boyunca hayatını sosyal yardımlar yaparak geçirmiştir. Daha sonra kendi tiyatro ekibini kurmuş ve yazdığı oyunlar ile adını duyurmaya başlamıştır. İlk olarak Kan Kitapları serisini yazan Barker,ardından Damnation Game adlı romanını tamamlamıştır. 1987 yılında senaristiğini ve yönetmenliğini yaptığı Hellraiser filmini çekmiş ve daha sonra yarattığı baş kahramanın çok tutulması ile devam filmlerini çekmiştir. 4 yaşında iken Fransız bir paraşütçünün ölümüne tanık olmuştur ve yazdığı öykülerde onu tasvir ettiği söylenmektedir.
Devamını oku »

KÖR BAYKUŞ / SADIK HİDAYET

Bana göre değildi bu dünya; bir avuç yüzsüz, dilenci, bilgiç, kabadayı, vicdansız, açgözlü içindi; onlar için kurulmuştu bu dünya.” Sadık Hidayet

       Kitabı henüz bitirmiş olmama rağmen yorum yazmak için ciddi sıkıntılar yaşıyorum. Bu kitabın önce yazarının tanınması ve anlaşılması gerektiğini maalesef kitaba başladıktan sonra farkettim. Bu da kitabı okuma ve anlama konusunda olması gerekenden fazla zorlanmama sebep oldu. Kitaba başlayalı günler oldu ve ben daha yeni bitirebildim ki kitap sadece 95 sayfa. Kitap, beni öyle bir psikoloji içine soktu ki bir türlü içinden sıyrılıp kitaba uzaktan bakamıyorum. Sayfalar dolusu karanlık, acı, çöküntü, yıkıntı... Afyon etkisini okuyucuya yaşatmak ancak bu kadar mümkün olabilirdi...
       Sadık Hidayet'in hayatı ve hayata bakış açısını bilmeden okumaya kalkıştığınızda ya yarım bırakabilir ya da bitirdiğinizde öyle ne olduğunu anlamadan kalabilirsiniz. O nedenle öncelikli önerim kesinlikle yazarı tanımanız.
Kimliksizlik,yurtsuzluk,aidiyet duygusunun karşılanmayışı, anavatanına duyduğu özlem bir yana, insanlarda da aradığı saflığı ve iyiliği hiç bulamayan Hidayet, intiharın kendisi için kaçınılmaz olduğunu ve ancak ölümde huzur bulacağına inanıyordu...Bir çok eserinde intihar düşüncesini bir şekilde mutlaka işlemiş olan yazar, bu konudaki düşüncesini ise şu sözlerle dile getirmiştir; Hayır, hiç kimse intihar kararına varmaz. İntihar bazılarında birlikte bulunur. Onların yaradılışında mevcuttur ve onun elinden kaçamazlar. İşte bu alın yazısının hâkimiyet gücü vardır. İnsana hükmeder. Fakat aynı zamanda bu, benim. Kendi kaderimi kendim yarattım. Şimdi artık elinden kaçamam, kendimden kaçamam.”
       “Kör Baykuş” Sadık Hidayet'in başyapıtı olarak biliniyor. Afyon bağımlısı bir adamın sanrıları, kabusları, rüya içinde rüyaları, hayalleri, umutları, arzuları, karanlıkları ve acıları ile örülmüş, zaman ve mekan olgularından tamamen kopuk bambaşka bir çalışma. Yazar hakkında bilgi edindikten sonra çok daha anlamlı gelmeye başlayan kitapta, aslında yazarın kendisini,ölüme olan arzusunu, içindeki boşlukları,kayboluşunu,çektiği acıları okuyoruz. Aslında çok daha fazlası var ama okumalısınız...Bazı kitaplar gerçekten anlatılmıyor...
       Behçet Necatigil'in çevirisi kesinlikle çok iyi ancak baskıdan kaynaklı kelime hatalarının sayısı gözden kaçmayacak kadardı. Ben çok takıldığım için belki ama bir süre sonra dikkat dağıtıcı bir hal aldı. Bunun dışında evet dili ve içeriği oldukça ağır bir kitap. Öyle bir solukta okunan kitaplar seviyorsanız hiç denemeyin derim. Kitap, edebi olarak zaten tartışılmaz bir şekilde tarihtekini yerini aldığı için bu konuda bana söz düşmez. Ben yerini fazlasıyla hakettiğine inanıyorum.

       Sadık Hidayet'in aynı zamanda resimleri de vardır ve bir kısım bu resimleri değersiz bulsa da büyük bir camia bunların geleceğin resimleri olduğunu savunmaktadır. Resimlerinden de bir kaç örnek buldum, kitabından sonra resimlerini kesinlikle anlamlı ve başarılı buldum. Sanatçıyı tanımak eserini anlamak için gereken anahtarın kesinlikle büyük bir kısmını oluşturuyor...

Sadık HİDAYET'in resimlerinden



Sadık HİDAYET'in resimlerinden



Sadık HİDAYET'in resimlerinden



Sadık HİDAYET'in resimlerinden
       Ben kitabın içindeyim,kitap benim içimde, öyle garip bir yerdeyiz. Karanlığa ve ölümün güzelliğine çekiyor insanı. Uyuşturup,başka dünyalara götürerek gerçek bir afyon etkisi yaratıyor...Her kitap başka bir deneyim mutlaka, ama bazı kitaplarla yaşanılan deneyimlerin etkileri tarifsiz olabiliyor. İşte çok nadir olan bu tarifsizliği ben bu kitapla yaşadım..Uzun bir aradan sonra biliyorum kendimi tutamayacağım ve Hidayet'in acılarına tekrar çekileceğim. O zamana kadar “Kör Baykuş” benim için başka kalacak...
       İran edebiyatının bu büyük dehasını okumanızı tabi ki tavsiye ederim. Edebiyatı severim, ağır anlatımlı ve ağır konulu kitapların insanıyım derseniz buyrun okuyun, hatta mutlaka okuyun. 11/01/2016
Sevgilerimle...

Altını Çizdiklerim;

  • Yaralar vardır hayatta ,ruhu cüzzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkta yiyen, kemiren yaralar.”

  • Ruhlarımız önceki bir hayatta,cisimsiz maddesiz bir alemde karşılaşmış da tek asıldan,tek maddeden oluşmuş,böylece bizim yeniden birleşmemiz adeta kaçınılmaz olmuştu.”

  • Sen ona söyle, ben çoktan öldüm!”

  • Bu roman, daha çok, sessizce katlanılan bir acının ifadesidir; kendisinin çektiği, onunla beraber hisseden ve terörün susturduğu diğerlerinin çektikleri acıların ifadesi.” Yakın Arkadaşı Bozorg Alevi'nin Kör Baykuş yorumu



Orjinal Adı: Bûf-e kûr
Yazar : Sadık HİDAYET / 1903 – İran (Sadeq Hedayat)
Sayfa Sayısı : 95
Yayınevi : Yapı Kredi Yayınları
Yayın Tarihi : 07/2015
Çeviri : Behçet NECATİGİL
Tür : Roman

                                                                                                                       
YAZAR HAKKINDA
Sadık Hidayet, 1903 yılında Tahran'da, edebiyatçı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Mühendis olmak arzusu ile 1925 yılında Belçika'ya,oradan Fransa'ya geçti. Meslek seçme konusunda kararsızlık yaşarken kitaplarını yazmaya başladı. “Yaradılış Efsanesi”ni Paris'te yazdı ve bu eser İran edebiyatının kalıcı anıtlarından biri olarak tarihe geçti. 1930 yılında İran'a dönüp 6 yıl kalmış olsa da Şah'ın yönetiminde olan bu ülkeye ayak uyduramadı ve Hindistan'a gitti. İkinci Dünya Savaşı sırasında İran içinde bir şans olabileceğini düşünerek büyüttüğü umudu maalesef ki düşündüğü gibi sonuçlanmayınca yıkıldı ve tekrar Fransa'ya gitti. 1951 yılında intihar ederek hayatına son verdi.    


Devamını oku »