8.
yy'da Bağdat önemli bir ticaret şehriydi. Bu nedenle bir çok
farklı ülkeden ziyaretçiler gelmekteydi. Bu kozmopolit yapı
nedeniyle Arap kültürü diğer doğu kültürleri ile birbirini
etkilemiş ve bu dönemde şimdi "Binbir Gece Masalları" olarak
bildiğimiz halk hikayeleri ortaya çıkmaya başlamıştı. Daha
sonra bu hikayeler çoğaldı ve dilden dile, ülkeden ülkeye
dolaşmaya başladı. İlk olarak 9.yy'da bir araya toplanarak
derlendi. 1704 yılında fransızcaya çevrilen eserin ilk modern
Arapça derlemesi ise 1835 yılında Kahire'de yapıldı.
Eser
Arap edebiyatının anonim olan en eski ve en güzel eserlerindendir.
Hikayesi ise, Şah Şehriyar'ın karısının kendisini aldattığını
öğrenmesi ile başlar. Aldatıldığını öğrenen Şah, her gün
bir genç kızla evlenip ertesi günü boynunu vurdurmaktadır.
Veziri artık evlenecek kimse kalmayınca kendi kızını vermek
zorunda kalır. Bu noktada Şehrazad'ın masal anlatma yeteneği
devreye girer. Şah Şehriyar ile evlenen Şehrazad o gece Şah'a bir
masal anlatır,ta ki gün doğana kadar. Ama asla masalın sonunu
anlatmaz ki bir sonra ki gün yaşayabilsin diye. Masalları öyle
etkileyici,öyle güzel anlatıyordur ki Şah Şehriyar ertesi akşamı
iple çeker olmuştur. Ve böyle böyle Şehrazad her gece, bir
önceki gecenin masalını bitirir ve yenisine başlayarak hayatta
kalmaya devam eder...Bu arada üç oğulları olmuştur ve artık Şah
Şehriyar Şehrazad'ın sadakatinden emin olmuştur. İşte
Şehrazad'ın anlattığı bu masalların toplamı da Binbir Gece
Masalları'nı oluşturur. Bu hikaye, çok daha detaylı ve masalsı
bir şekilde serinin ilk kitabında anlatılmaktadır. Bu girişten
sonra da masallar başlar...
Daha
sonraki yıllarda belli kısımları alınarak bir çok farklı
şekilde yayınlanan kitabın en son ve en geniş kapsamlı çevirisi
Alim Şerif Onaran tarafından yapılmıştır. Ali Baba ve Kırk
Haramiler,Alaaddinin Sihirli Lambası gibi masallar yine bu eserden
alıntılanmıştır. Ülkemizde bu masallar çizgi film ve film
olarakta yayınlanmıştır. Farklı zamanlarda başka ülkelerde de
çeşitli versiyonları içeren filmler çekilmiştir. Hatta bir
dönem “Binbir Gündüz Masalları” diye bir çalışma da
yapılmıştır.
Ben
2002 yılında gittiğim Tüyap Kitap Fuarı'nda Yapı Kredi
Yayınları'nın, Alim Şerif Onaran çevirisi ile 8 cilt olarak
yayınladığı bu masalları set olarak almıştım. İlk iki cildi
bitirdikten sonra başka kitaplar okumaya başladım ve aralarda bir
kaç masal okuyarak seriyi bitirdim. Öyle oturup bir kerede 8 cilt
masalı okumak, büyüsünü bozardı diye düşünüyorum. Adının
masal oluşu farklı bir algı yaratmasın bunlar kesinlikle
yetişkinler için olan masallar ve tam serinin içeriğini piyasada
ki 200-300 sayfalık kitaplarda bulmanız tabi ki imkansız. Bu
masalları okurken,dönemin ahlaki ve kültürel yapısını da
inceleme şansı elde edebiliyoruz. Netice olarak bu hikayelerin,
dönemin insanlarının tarafından anlatılması bu gözlemler için
yeterlidir diye düşünüyorum.
Yapı
Kredi Yayınları tarafından yayınlanan bu son derlemede önsözü
Orhan Pamuk yazmış. Bu önsöze son noktayı koyarken yazdıkları
ise oldukça hoşuma gitti. O nedenle bu önsözün bir kısmını
sayfama koymak istiyorum...
Ben
bu masalları en kapsamlı ve en iyi derlemeyle okumak isterim
derseniz sadece Yapı Kredi Yayınları'nın sayfasında satışı
var. Benim gibi set olarak değil de teker teker alıp (ama mutlaka
sırası ile ) okumak daha doğru olacaktır. Naçizane önerim bu
yönde tabi takdir sizin :)
8
cildi tek tek yorumlama gereği duymuyorum,bu tek yazının seriyi ve
içeriğini yeterince açıkladığına inanıyorum.
Ayrıca
Orhan Pamuk'un önsözünde yer verdiği bir detay var ki çok
etkileyicidir. Binbir Gece Masalları'nın tamamını okuyanın
bitirdikten sonra öleceği belirtilir. Ben okudum :) Masalların
tamamının günümüze kadar gelememesi büyük şans olsa gerek :)
Pamuk'unda dediği gibi okusakta okumasakta öleceğiz... 15/12/2015
Keyifli
okumalar ve lütfen çocuklardan uzak tutunuz ;)
Sevgilerimle...
Orhan
Pamuk'un yazdığı Önsöz'den alıntı;
Bugün,
otuz yıl sonra o ikinci okuyuşta bende huzursuzluk uyandıran
şeyin ne olduğunu biliyorum artık. Pek çok masaldaki
kadın-erkek ilişkilerinin sarsıcı derecede tekinsiz olması,
kadınların ve erkeklerin durmadan birbirlerini aldatmaları,
kazıklamaları, dolap çevirip birbirlerine madik atmaları
beni korkutmuştu. Binbir
Gece Masalları’nın
dünyasında kadınlar her zaman güvenilmezdir, hiçbir zaman
samimi değildirler ve hep küçük oyunlar ve hilelerle
erkekleri kandırırlar. Zaten masalların anlatılmaya başlaması,
Şehrazad’ın hikâyelerini söylemesi de sevgisiz bir adama karşı
hayatını kurtarmak isteyen bir kadının hilesine dayanır.
Bütün kitabı besleyen kadınlar hakkındaki bu görüş
elbetteki aynı hayal ve kültür dünyasında yaşayan
erkeklerin derin ve en temel korkularını yansıtır. Kadınların
hile yapıp dolap çevirmede başvurdukları en önemli
silahlarının cinsellikleri olması bu korkuları
pekiştirir. Binbir
Gece Masalları bu
bakımdan anlattığı coğrafyanın erkeklerinin en derin
terkedilme, boynuzlanma ve yalnız bırakılma korkularını
yansıtır. Bu hikâyelerden en korkuncu ve okuması mazohistçe
zevkli olanı, bütün hareminin zenci kölelerle kendisini
aldatışını seyreden padişahın hikâyesidir. Kadınların
güvenilmezliği konusundaki en temel erkek önyargıları ve
korkularını kalben hissederek, ruhtan gelen hakiki bir
heyecanla romanlarında derinden işleyen Kemal Tahir’in bu
hikâyenin parlak bir uyarlamasını kaleme alması hiç de
rastlantı değildir. Erkek korkuları ve kadınların
güvenilmezliğiyle tıkış tıkış dolu bu dünya yirmi
yaşımda bana fazla boğucu, fazla “oryantal” ve biraz da
bayağı gelmişti. O zamanlar Binbir
Gece Masalları’nın
kenar mahalle duyarlılığına ve zevklerine fazlaca batmış
olduğunu hissetmiştim. Kötülük, iki yüzlülük ve bayağılık
bu hikâyelerin çoğunda insanların düştüğü, düşürüldüğü
bir çirkinlik olarak dramlaştırılmıyor, yalnızca çarpıcı
ve tiksinti verici yanları ve hikâye zevki için bize bir kere,
bir kere daha gösteriliyordu.
Bu ikinci okumamda hissettiğim tatsızlık Avrupalılaşma ve Batılılaşmayı bir çeşit “püritenleşme” olarak algılamam yüzündendi belki ve anlayışsızlığımda yalnız da değildim. O zamanlar benim gibi modernleşme meraklısı gençlere Doğu klasiklerinin çoğu baş edilmesi güç ve karanlık birer orman gibi gözükürdü. Bizi onlara yaklaştırıp sevdirecek modern anahtarlar da yoktu elimizde.
Binbir Gece Masalları’na üçüncü okuyuşumda ısınabildim en çok. Bu sefer kitaba son dönem Batı edebiyatının onda bulduğu ve efsaneleştirdiği yanından yaklaştım: Bir büyük hikâyeler denizi olmasına, kitabın bitip tükenmezliğine, iddiasına ve içindeki gizli geometriye ilgi duyarak okudum onu. Gene her zamanki gibi içimden geldiği gibi, bir hikâyeden diğerine atlayarak ve sıkıldığım hikâyeyi bırakıp bir diğerine başlayarak okuyordum. Kitabı konusundan çok düzeni, boyutu, hırsları yüzünden sevmeye karar vermiş olmam, bir zamanlar beni huzursuz eden kötücül kenar mahalle ayrıntılarına kafamı takmaktan alıkoydu beni. Üstelik, belki de artık hayatın aslında o kötücül ve güvenilmez ayrıntılarla yapıldığını kendi yaşam deneyimlerimden anlamıştım. Böylece, bu üçüncü okuyuşumda Binbir Gece Masalları’nda daha edebi olana, yüzlerce yıldır eskimeyen mantık oyunlarına, kılık kıyafet değiştirme, bir başkasının yerine geçme, saklanma gizlenme ayrıntılarına dikkat edip zevk aldım. Harun Reşid’in kılık değiştirip kendi benzerini, sahte Harun Reşid’i bir gece gizlice dikizlediği son derece çarpıcı bir hikâyeyi kendi romanım Kara Kitap’ta 1940’ların İstanbul’unun siyah beyaz filmlerden çıkma havasıyla birleştirdim. Otuz beş yaşımdan sonra hakkında okuduğum İngilizce rehber kitapların da yardımıyla, Binbir Gece Masalları’nı, okudukça sınırsızlığı, gizli mantığı, iç şakaları, zenginliği, tuhaflığı, güzelliği ve tuhaf güzelliği, çirkinliği, edepsizliği, bayağılığı, saçmalığı ortaya çıkan bir hazine olarak görmeyi öğrendim. Binbir Gece Masalları ile önceki aşk ve nefret ilişkim, ilk okumalarım, hayatı olduğu gibi kabul etmeyi öğrenememiş bir çocuğun hayalleriyle bir delikanlının öfkeleri arasında geçmişti. Şimdiyse Binbir Gece Masalları’nın, tıpkı hayat gibi, olduğu gibi kabul edilmezse bize mutsuzluk verecek bir şey olduğunu yavaş yavaş anladım. Okur bu kitabı hiçbir boş beklentiye ve umuda kapılmadan içinden geldiği gibi ve kendi keyiflerinin mantığını izleyerek okumalı bence. Ama Binbir Gece Masalları’nı okumaya girişecek okura akıl vermek de fazla cesaret.
Gene de okumak ve ölmek üzerine bu kitap aracılığıyla bir iki söz söylemek isterim. Binbir Gece Masalları hakkında söylenen çok yaygın iki söz vardır. Birincisi bu kitabı baştan sona şimdiye kadar kimsenin okuyamadığı üzerinedir. İkincisi, Binbir Gece Masalları’nı baştan sona okuyan kişinin öleceği üzerinedir. Birbirleriyle gizli bir mantıkla birleşen bu iki uyarı okuru ihtiyatlı olmaya itecektir elbette. Ama fazla korkaklık etmeye de gerek yok. Binbir Gece Masalları’nı okusak da okumasak da sonunda biz de öleceğiz.
Bu ikinci okumamda hissettiğim tatsızlık Avrupalılaşma ve Batılılaşmayı bir çeşit “püritenleşme” olarak algılamam yüzündendi belki ve anlayışsızlığımda yalnız da değildim. O zamanlar benim gibi modernleşme meraklısı gençlere Doğu klasiklerinin çoğu baş edilmesi güç ve karanlık birer orman gibi gözükürdü. Bizi onlara yaklaştırıp sevdirecek modern anahtarlar da yoktu elimizde.
Binbir Gece Masalları’na üçüncü okuyuşumda ısınabildim en çok. Bu sefer kitaba son dönem Batı edebiyatının onda bulduğu ve efsaneleştirdiği yanından yaklaştım: Bir büyük hikâyeler denizi olmasına, kitabın bitip tükenmezliğine, iddiasına ve içindeki gizli geometriye ilgi duyarak okudum onu. Gene her zamanki gibi içimden geldiği gibi, bir hikâyeden diğerine atlayarak ve sıkıldığım hikâyeyi bırakıp bir diğerine başlayarak okuyordum. Kitabı konusundan çok düzeni, boyutu, hırsları yüzünden sevmeye karar vermiş olmam, bir zamanlar beni huzursuz eden kötücül kenar mahalle ayrıntılarına kafamı takmaktan alıkoydu beni. Üstelik, belki de artık hayatın aslında o kötücül ve güvenilmez ayrıntılarla yapıldığını kendi yaşam deneyimlerimden anlamıştım. Böylece, bu üçüncü okuyuşumda Binbir Gece Masalları’nda daha edebi olana, yüzlerce yıldır eskimeyen mantık oyunlarına, kılık kıyafet değiştirme, bir başkasının yerine geçme, saklanma gizlenme ayrıntılarına dikkat edip zevk aldım. Harun Reşid’in kılık değiştirip kendi benzerini, sahte Harun Reşid’i bir gece gizlice dikizlediği son derece çarpıcı bir hikâyeyi kendi romanım Kara Kitap’ta 1940’ların İstanbul’unun siyah beyaz filmlerden çıkma havasıyla birleştirdim. Otuz beş yaşımdan sonra hakkında okuduğum İngilizce rehber kitapların da yardımıyla, Binbir Gece Masalları’nı, okudukça sınırsızlığı, gizli mantığı, iç şakaları, zenginliği, tuhaflığı, güzelliği ve tuhaf güzelliği, çirkinliği, edepsizliği, bayağılığı, saçmalığı ortaya çıkan bir hazine olarak görmeyi öğrendim. Binbir Gece Masalları ile önceki aşk ve nefret ilişkim, ilk okumalarım, hayatı olduğu gibi kabul etmeyi öğrenememiş bir çocuğun hayalleriyle bir delikanlının öfkeleri arasında geçmişti. Şimdiyse Binbir Gece Masalları’nın, tıpkı hayat gibi, olduğu gibi kabul edilmezse bize mutsuzluk verecek bir şey olduğunu yavaş yavaş anladım. Okur bu kitabı hiçbir boş beklentiye ve umuda kapılmadan içinden geldiği gibi ve kendi keyiflerinin mantığını izleyerek okumalı bence. Ama Binbir Gece Masalları’nı okumaya girişecek okura akıl vermek de fazla cesaret.
Gene de okumak ve ölmek üzerine bu kitap aracılığıyla bir iki söz söylemek isterim. Binbir Gece Masalları hakkında söylenen çok yaygın iki söz vardır. Birincisi bu kitabı baştan sona şimdiye kadar kimsenin okuyamadığı üzerinedir. İkincisi, Binbir Gece Masalları’nı baştan sona okuyan kişinin öleceği üzerinedir. Birbirleriyle gizli bir mantıkla birleşen bu iki uyarı okuru ihtiyatlı olmaya itecektir elbette. Ama fazla korkaklık etmeye de gerek yok. Binbir Gece Masalları’nı okusak da okumasak da sonunda biz de öleceğiz.
Orjinal
Adı: Elf Leyle ve Leyle
Yazar
: Anonim / 9.yy
Sayfa
Sayısı : 8 cilt tamamı 3204 sayfa
Yayınevi
: Yapı Kredi Yayınları
Yayın
Tarihi : 2001
Çeviri
: Alim Şerif Onaran
Tür
: Masal
Üniversitede okurken severek okumuştum, hala kitaplığımın en güzel yerindedir. Şark edebiyatına özgü sembolik masal dili, hikaye içinde hikaye anlatımları etkileyiciydi lakin Fransızca dan dilimize çevrildiğinden olsa gerek, oryantalizm etkisi çok ağır. Batının gözüyle ve fantazileriyle değiştirilmiş pek çok hikaye ve hoşuma gitmedi bu doğrusu, seneler sonra bazı bölümlerini Arapça kaynağından da okuma imkanım oldu, orijinaliyle bu hali arasında fark çok büyük.
YanıtlaSilPaylaşım için teşekkürler.
Yorumunuz için teşekkürler :) Ayrıca mutlu ve iyi yıllar dilerim.
SilSatılık mı acaba?
YanıtlaSilSatılık değil sayın unknown...
Silİki ciltlik özel baskısı var ancak yazıların küçüklüğü nedeniyle okuyamıyorum
YanıtlaSil